İstanbul'da bir üniversitede kentsel dönüşümle ilgili panelde konuşmacı olan Dr. Deniz Özçetin, kentsel dönüşümün kaçınılmaz bir gerçek olduğuna dikkat çekerek, güvenlik konusuna ve muhit sakinlerinin dönüşüme dahil edilmesine değindi.
İstanbul Aydın Üniversitesi tarafından düzenlenen “Kentsel Dönüşüm ve Güvenlik Söyleminde Mekanın Yeniden Üretimi: ‘Suç Mahal(le)leri’” başlıklı seminerde konuşan Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Deniz Özçetin, kentsel dönüşüm sürecinin güvenlik yaklaşımlarına etkileri hakında konuştu.
Alternatifsiz
Kentsel dönüşüm nedeniyle yeniden üretilen semtlerin sakinlerinin şehrin dış çeperlerine çıkarak üretimden ve yaşamdan koptuğunu, bu nedenle de yasa dışına yöneldiklerini ifade eden Dr. Özçetin, “Yakın gelecekte İstanbul’da büyük bir depremin beklendiği ve bunun tek çaresinin de kentsel dönüşüm olduğu muhakkak. Ancak bu sürecin, dönüşüme alınan muhitin sakinlerinin dışlanıp kriminalize edilmeden gerçekleştirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Medyada etkitleyici dil
Seminerde İstanbul’un Tarlabaşı ve Hacıhüsrev semtlerinde gerçekleştirdiği bir çalışmayı sunan Dr. Özçetin, “Bu iki semt de yıllardır suçla özdeşleşmiş semtler. Ancak bu noktada son derece yanlış bir söylem kullanılıyor. Bu iki semtteki istisnasız bütün insanların 7’den 70’e yasa dışı işlerle uğraştığı ve bu durumun onların doğasından geldiği algısı yaratılıyor. Bu algıyı kentsel dönüşümün bu gibi sorunlara da çare olacağı algısı izliyor. Dolayısıyla kentsel dönüşüm, deprem güvenliği ve asayiş güvenliği olmak üzere iki ayaklı bir güvenlik temasıyla işleniyor. Çünkü bir çeşit çöküntü mahalleri olan bu semtler, şehrin merkezinde ve gayrimenkul piyasası açısından son derece kıymetli alanlar. Halen bu iki semtte ‘Taksim 360’ ve ‘Piyalepaşa İstanbul’ adlı iki ayrı kentsel dönüşüm projesi sürdürülüyor” ifadelerini kullandı.
TOKİ'ye büyük yetki
2000’li yıllara kadar yürütülen kentsel siyasetin popülist, 2000’lerden sonra yürütülen siyasetin ise neoliberal karaktere sahip olduğunun altını çizen Dr. Özçetin, “Bu konuda 2005 ve 2006 yılları son derece kritik öneme sahip. Zira bu dönemde Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu yenilendi, ardından Kentsel Yenileme Kanunu çıkarıldı. Bu düzenlemelerle gecekondu inşa etmek 5 yıla kadar hapis gerektiren bir suç oldu. Bu süreçte 2001-2008 yılları arasında İstanbul’daki gayrimenkul fiyatlarının üçe katlanması, kentin doğal sınırlarına ulaşılması ve merkezdeki çöküntü bölgelerinin yeniden üretilmesinin gerekliliği, kentsel dönüşümün bir başka boyutunu oluşturdu. Yine bu dönemde TOKİ olarak bilinen Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ciddi yetkiler kazandı. Yine 2000’lerde devletin kentsel mekânların yenilenmesi konusundaki rolü, yatırım ve sermaye birikimini kolaylaştırıcı bir hal almaya başladı” dedi.
Vatandan dışlandı mı?
Bu süreçte ‘gecekondu’dan ‘varoş’a geçişin söz konusu olduğunun altını çizen Dr. Özçetin, “Bu dönemde yaratılan algıda, gecekondu mahallelerindeki yasadışı durum, sadece devlet arsasına kaçak ev yapmakla sınırlı kalırken, varoşlar yasadışılığın kendisi olarak kabul edildi. Bu da ‘uyanık’ veya ‘köylü kurnazı’ olarak lanse edilen gecekonduculardan, tehlikeli, doğuştan suçlu varoş sakinlerine evrilme sürecini geliştirdi. Kentsel dönüşüm de, deprem güvenliğinin yanı sıra, bu gibi sorunlara da çare olarak lanse edilirken, kentsel dönüşüme direnmek, bizzat yetkili ağızlardan ‘terörist eylem’ olarak adlandırıldı. Bu söylem de kentsel dönüşümden etkilenen yurttaşları sürecin dışına itti” diye konuştu.