Ekonomik küresel kriz, yeni trendleri de beraberinde getirmektedir. Ekonomik kriz sonrası, dünyanın daha da giderek küreselleşme süreci içerisine gireceği görülmektedir. Bu süreç, tüm kişi ve kurumlara özellikle farklılık yaratarak, ürün ve hizmet üretebilmenin önemini daha da hızlanarak artacağını göstermektedir. Bu süreç, kurumların birbirleriyle olan rekabetini hızlandıracak, zaman kullanımı, karar, hız ve değişim süreci, başlı başına birer stratejik faktör haline gelecektir. Yine ayrıca bu süreç içerisinde kurumların hata yapma şanslarının olmadığı bir trende girilmektedir. Kurumlar, yaptıkları her işi çok iyi bir şekilde planlamaları gerektiği, insan kaynaklarının tüm üretim ve hizmet süreçlerinin verimliliğini arttırmalarını gerektirdiklerini düşünerek hareket etmek zorunda kalacaklardır.
Türkiye’nin uluslararası alandaki toplam rekabet gücünü arttırabilmesi için, kurumlar bünyesinde her alanda rekabet ve rekabetçiliğe olan yaklaşımları ciddi bir revizyona tutması gerekecektir. Bu konu, 21. yüzyılda küreselleşme sürecinde çağdaşlığı yakalamak isteyen ülkemiz ekonomisi için son derece önemlidir. Unutulmamalıdır ki, rekabetin temel ilkeleri ve konjektürel gelişim üzerine inşa edilmemiş kurumlar, göreceli olarak gerilemeye, hatta çökmeye mahkûmdurlar. Dolayısıyla kurumlar için diğer rakipleriyle dünya platformunda rekabet edebilmek ve varlığını sürdürebilmek yaşamsal bir değer ifade etmektedir. Bu değeri arttırmak isteyen kurumlar aynı zamanda değişimin ve buna paralel hareket eden rekabetin arayışlarına yönlenmektedirler. Bu yeni arayışlar yönetim olguları çerçevesinde, üretim veya hizmet süreçlerinin yeniden dizaynını gerektirmektedir. “İnsan Faktörü” kurumların algılayarak hareket etmeleri kurumsal başarıda ve rekabet edebilme düzeyinde oldukça önemli bir rol oynayacaktır. İçinde bulunduğumuz yeni trendler ve rekabetin zorlaşması, beraberinde “Müşteri memnuniyetine" daha fazla önem verilmesini sağlayacaktır. Müşteri memnuniyetine önem vermeyen, üretim ve hizmet süreçlerini geliştirmeyen kurumların göreceli olarak gerileyeceği ve iyilerin ayakta kalacağı bir dünya düzeni içerisine girilmektedir. Tüm kurumlarımızın bu dünya düzenine ayak uydurabilmeleri için kurumsal gelişimlerini sağlamaları ve farklılık yaratan kurumlar olduklarını her alanda kanıtlamaları gerekecektir. Kurumların bu gelişim sürecinde insan kaynaklarının geliştirilmesine olan ihtiyaçları daha da artacak, liderlik ve takımdaşlık gibi kavramlara daha fazla önem verilmeye başlanacaktır.
O nedenle kurumlar çalışanlarına ve onları yönetenlere yatırımlarını artırmalı ve kurum kültürlerinde radikal değişimler yapabilmelidirler. Kurumlar ayrıca sıkı sıkıya bağlı kalınan alışkanlıklara, değişimin hızı ve ivmesiyle birlikte yeni yönetim teknikleri ve yaklaşımlar geliştirmelidir.