Anadolu Ajansı’na açıklamalarda bulunan Polat; 2018’in beklentilerinin altında geçtiğini belirterek Türk Lirası üzerindeki spekülatif ataklar nedeniyle döviz borcu bulunan firmalar ile bankaların tüm hesaplarının değiştiğini, şirketlerden başlayan bu durumun tabana yayıldığını söyledi.
Üretici tarafında enflasyonun yükselmesinin de bireyleri etkilediğine işaret eden Polat; “Türkiye büyük, kuvvetli ve jeopolitik olarak da çok önemli bir ülke. Türkiye bu yaşananların üstesinden gelecek, hep birlikte geleceğiz. Sadece hükümet yapsın, devlet yapsın olmaz. Herkesin üzerine düşeni yapması lazım. Çünkü hepimiz aynı kayığın içindeyiz. Kayık su alırsa herkesin ayağı ıslanacak.” şeklinde sözlerine devam etti.
Türkiye’nin en büyük zaafının cari açık olduğuna dikkat çeken Adnan Polat, ödemeler dengesi tarafında ihracatın artırılması ve ithalatla arasındaki farkın en aza indirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Petrol, doğal gaz ve elektrik gibi cari açığı artıran konularda dışa bağımlılığın azaltılması için yerli kaynaklara yönelinmesi gerektiğini aktaran Polat; güneş ve rüzgar enerjisi alanlarında yatırımların artırılması gerektiğini belirtti.
Döviz cephesinde ağustos ayında ülkemize yönelik spekülatif atakların nedenlerinden de bahseden Polat, şunları kaydetti:
“Son 10-15 yıla baktığımızda, ‘Türkiye büyük bir devlet, tarihe uzanan köklerimiz var ve bulunduğumuz yer dünyanın en önemli noktası. Bizim bölgemizde bir karar alınırken biz de masada olacağız.’ diyebiliyoruz. Bu batılılar tarafından alışılmadık bir durum olduğu için bize karşı tavır konuluyor. Şu anda bile yurt dışında kredi almaya kalktığınızda, bu krediler Türkiye’ye gelecek diye Avrupa’daki ülkelerin hazineleri bankalara müsaade etmiyor. Türkiye’yi eski haline, ‘Biz ne dersek evet deyin’e getirmek istiyorlar ama şu anda öyle bir Türkiye yok. Kaldı ki Avrupa Birliği’ne (AB) baktığınızda onlar zaten kendi içinde bir sıkıntıda ama ABD burada hala büyük bir güç. ABD’nin burada yaptırımları oluyor, o bizi sıkıntıya sokuyor. Onlar bize belki bir adım atacak, belki iki adım biz atacağız ama neticede bir noktaya geleceğiz ve biz bu sıkıntıdan, bu dar boğazdan 2019’da geçmiş olacağız.”
Hükümetin açıkladığı “İlk 100 Günlük Eylem Planı”nın başarılı sonuçlar verdiğini dile getiren Polatİ “İkinci 100 Günlük Eylem Planı”yla da bu başarının devamının geleceğine inandıklarını açıkladı.
“Çürük elmaların ayıklanması lazım”
Türkiye’nin 2018’de yaşadığı sıkıntıların hem ekonomik hem siyasi temeli olduğuna işaret eden Adnan Polat bu ikisinin de aynı derecede önem taşıdığını söyledi.
Ülkeler arasındaki güç çekişmelerinden kaynaklanan sorunların üstesinden bugüne kadar gelindiğini hatırlatan Polat, “Bundan sonra da geleceğiz. En ufak bir tereddüdüm yok. Önemli olan bu süreyi mümkün olduğu kadar kısaltıp, hem halkımızın hem şirketlerimizin az zararla atlatmasını sağlamak ki o yola girdik diye görüyorum.” dedi.
2018 yılında bazı sektörlere yönelik verilen desteklere de değinen Polat sözlerini şöyle sürdürdü:
“Teşviklerin kesinlikle önümüzdeki sene de devam etmesi lazım. Bankaların kaynak sıkıntısını gidermesi ve ihtiyacı olan şirketlere gerekli kaynakları aktarması lazım. Sistemin durmaması gerek. İnsanlar da parayla vedalaşmalı, ceplerindeki tasarrufları sisteme aktarmalı ki çark dönsün. Aksi takdirde onların cebindeki paranın da bir kıymeti kalmayacak. 2019’da da gerekli tedbirlerin alınması, belki süreleri biten teşviklerin yenilenmesi lazım. Biz 2019’da bu işin içinden tamamıyla çıkmış olmalıyız.”
“Bankalar reel sektöre olan desteklerini artırmalı”
Bankaların da reel sektöre daha fazla destek olması gerektiğine dikkat çeken Polat, “Şu anda bankalardan kredi almak çok zorlaştı. Bir anda herkes bankalardan kaynak talebinde bulununca, herhalde talep istiap hadlerinin üzerine çıktı. Bankalar da haliyle sıkıntıda olanlara her an yardımcı olamıyor ama bu durum da sıkıntıyı daha fazla büyütüyor.” şeklinde konuştu.
“İstismar edilen konkordato ilanlarının önüne geçilmesi gerekiyor”
Son dönemde sıkça görülen konkordato konusunu istismar edenlerin olduğunu olduğunu kaydeden Polat; bunun önüne geçilmesi gerektiğini kaydetti.
Sadece uzun yıllardır ciddi olarak iş yapan firmalara can suyu verilerek, onların yola devam etmesinin sağlanmasının önemine işaret eden Polat, “Onların batması herkese zarar verir, bir yerde domino etkisi yaratır. Ona çok dikkat etmek lazım ama bir sepetin içinde gerçekten çürük elmalar da varsa onları ayıklamak lazım. Çünkü diğerlerine sirayet ediyor.” ifadelerini kullandı.
“Zor bir yıl bizi bekliyor ama üstesinden geleceğiz”
Ekonomide faiz, enflasyon ve dövizin belli bir dengede olmasının zorunlu olduğunun altını çizen Polat; “Faizleri düşürdüğümüz vakit insanlar dövize dönecek. Burada güven unsurunda bir erozyon var. Tasarruf sahipleri paralarını yatırıma harcamıyor. Onun için faiz indirimlerinin kısa sürede olacağını düşünmüyorum, belki azar azar indirilecek ama bir ayda enflasyonda bir değişiklik oldu diye ‘hemen politikaları değiştirip de önümüzdeki ay faizleri düşürelim, bu iş oldu’ değil. Bu bir süreç ve bu süreci de iyi planlayarak yapmaları lazım. Bugünün dünyasında faizsiz bir dünya yok. Bence de keşke faiz hiç olmasa, faize para vermesek ama dediğim gibi enflasyon, döviz ve faiz birbirini dengeleyen üç unsur. Bir taraftan enflasyonu bir taraftan faizi düşüreceksiniz, bir taraftan da dövizin değer kazanmasını minimumda tutacaksınız. Bunun için belli kriterler var. Mesela dış ödemeler dengeniz dövizle ilgili. 2019 zor bir yıl olabilir ama üstesinden geleceğiz diye düşünüyorum” dedi.
“Türkiye 2019’da muhakkak büyüyecek”
2019’un zor bir yıl olmasına karşın Türkiye’nin muhakkak bir büyüme elde edeceğini, bir daralma öngörmediklerini belirten Adnan Polat, ancak gelişmekte olan ülkelerde büyümenin etkisinin hissedilmesi için yıllık yüzde 6 civarında bir rakamın gerçekleşmesi gerektiğini dile getirerek şu anda 2019 büyümesi için piyasa konsensüsünün yüzde 2-3 bandında oluştuğunu söyleyerek; “Bu büyüme bize yeterli değil ama tabii 2019’da taşların yerine oturması için böyle fedakarlık yapılıyorsa, o zaman yüzde 2-3 uygun. Yeter ki sistem yerine otursun.” dedi.
“AB’ye girmek şart değil ama demokrasiyi AB seviyesine çıkarmamız lazım”
Türkiye’nin birinci derecede ekonomik açıdan bağımlı bulunduğu bölgenin Avrupa olduğunu, bu nedenle ilişkilerin daha iyi seviyeye çıkarılması gerektiğini kaydeden ve Avrupa Birliği’ne girmenin şart olmadığını ifade eden Polat; “Bizim demokrasimizi AB standartlarına çıkarmamız lazım. Ekonomimizi de o seviyelere çıkardığımız vakit zaten otomatikman AB üyesi oluruz.” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’siz bir Avrupa olamayacağını belirten Polat sözlerine şöyle devam etti:
“Ben her zaman söylüyorum; AB bir gün Türkiye’yi almadığına pişman olacak, çünkü AB’nin şu andaki en büyük güvencesi Türkiye. Sağlam bir Türkiye onların işine geliyor esasında ama başka nedenlerden bunu bir türlü kabul edemiyorlar. Baktığınız zaman şu anda hepsinin elleri titriyor; 2050’de Avrupa topluluğu nüfusunun çoğunluğunun müslümanların eline geçeceği söyleniyor. Bu konuda panik haldeler, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bir de Türkiye’nin zayıfladığını ve yol geçen hanı gibi bir ülke olduğunu düşünün, Avrupa’nın bittiği andır. Onun için bizi zora sokmaya çalışıyorlar ama bizim de elimizde kozlarımız var. Bence Sayın Cumhurbaşkanı da bunu iyi kullanıyor.”
“Türkiye’ye yönelik yurt dışında başlatılan algı operasyonuna karşı önlem almalıyız”
Türkiye’ye ilişkin dış medyada ciddi bir algı operasyonu yapıldığına dikkat çeken Polat; “Türkiye’nin nasıl olduğu değil de nasıl gösterildiği önemli. Dışarında bakıldığında sanki Türkiye’nin her sokağında savaş varmış gibi gösteriyorlar. Buna rağmen turizm sektörü bu sene olağanüstü iyi geçti. Fiyatlar düşük olmasına rağmen herkes memnun. Avrupalı insanlar da artık, Avrupalı siyasilerin ve onların etkisinde kalan medyanın, Türkiye’ye ilişkin algı operasyonunun doğru olmadığını görmeye başladılar ki bu kadar çok Avrupalı turist geliyor ülkemize. Biz algı operasyonuna karşı her an dikkatli olmalı ve iyi önlem almalıyız.
Türkiye’de şu andaki gidişata göre; yaklaşımlarda bir yumuşama ve ilişkilerde gelişme yaşanıyor. Uluslararası kontaktları olan iş insanlarının da bu noktada Cumhurbaşkanımıza ve hükümetimize yardımcı olması lazım. Ben hem özel sektör temsilcisi hem de DEİK Türkiye – Macaristan İş Konseyi Başkanı olarak elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ama herkesin elini taşın altına koyması gerek. Yapsınlar da görelim felsefesini bırakmalıyız. ‘Türkiye bizim’ deyip hep birlikte ülkemize sahip çıkmalıyız diye düşünüyorum.” diyerek sözlerini tamamladı.