İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki KİPTAŞ, İstanbul Yenileniyor platformu kapsamında riskli yapıların dönüşümüne devam ediyor.
Evlerinin yenilenmesi için İstanbul Yenileniyor’a başvuran Bakırköy ilçesindeki İş Bankası Mensupları Sitesi’nin İncirli parselinde tahliye edilen riskli yapıların yıkımı 31 Ağustos Perşembe günü başlamıştı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da “İstanbul Yenileniyor” projesi kapsamında kentsel dönüşümü gerçekleştirilecek 65 yıllık sitenin, tahliyesi tamamlanan İncirli parselindeki riskli blokların yıkımına, CHP Parti Meclisi üyeleri Cem Aydın ve Berker Esen, KİPTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Ertan Yıldız, KİPTAŞ Genel Müdürü Ali Kurt ve hak sahipleriyle birlikte tanıklık etti. İmamoğlu, konuyla ilgili değerlendirmelerini de yıkım anını görüntüleyen basın mensuplarına yaptı.
İBB BAŞKANI EKREM İMAMOĞLU: “İŞİMİZ ÇOK, YÜKÜMÜZ AĞIR, BİRLİKTE HAREKET ETMEMİZ GEREKİYOR”
İstanbul’da, kentsel dönüşümün en etkin bir şekilde yürütülmesi noktasında çabalarının devam ettiğini belirten İmamoğlu, değerlendirme konuşmasında şunları söyledi:
“Şu an arka planda gördüğünüz yapı, 1960’lı yıllarda, o dönemin belki de en üstün mühendislik hizmetlerini almış yapılarından bir tanesi. Ama sizler de izliyorsunuz ki, yapı ömrünü tamamlamış. Kolon kesitleri, kiriş kesitleri bugünün deprem yönetmeliğine uzaktan yakından alakası olmayan boyutlarda. Tabii ülkemizde her daim kendini yenileyen mühendislik hizmetleri var. Bazen yaşanan depremler ve depremin ortaya koyduğu karakterler, bilimin ortaya koyduğu birtakım gelişmelerle yönetmelikler değişiyor ve bugün bambaşka bir yapı güvenliği söz konusu. Bugün yıktığımız bina, 65 yıllık bir yapı. Ama acı bir şey var; ne yazık ki 30-40-45-50 yıllık, hatta bazen 20 yıllık yapılar bile, bu anlamda güvensiz birtakım işaretler vermekte. Kağıthane’de Sağlık Bakanlığı’na daha önceden tahsisli ve hastane olarak kullanılan bir yapıyı bakanlık hızlıca terk etti. Ve biz şu anda, orada bir güçlendirme yapıyoruz örneğin. Yapı, 20 yılı biraz aşkın bir yaşa sahip. Dolayısıyla gerçekten işimiz çok. Yükümüz ağır. Ve birlikte hareket etmemiz gerekiyor.
“Bu konuda bakanlığımızla (Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı) olan diyaloglar sonrasında oluşan bir kanun süreci var. Bu kanun süreciyle ilgili -az önce vatandaşlarımıza da bilgi verirken ifade ettiğim gibi- bir; evet çok seviyeli, çok sağlıklı bir diyalog süreciyle Sayın Bakanımızla süreç başladı. Ardından arkadaşlarımızın da katılımlarıyla, farklı belediyelerin de katılımlarıyla İstanbul’a dair görüşler, karşılıklı verildi. Bizim birtakım görüşlerimiz vardı. Bunlar da sunuldu. Kaldı ki ben, Sayın Bakanımıza, İstanbul’a dair özel bir hukukun geliştirilmesi, hatta gerekiyorsa bir kanunla desteklenmesi gereken bir öneri sundum. Ve bu önerinin bir İstanbul Deprem Konseyi olabilir, İstanbul Deprem Kurulu olabilir, İstanbul Deprem Başkanlığı olabilir, diye de bir başlıkla anlattım. Bu müzakereler sonrasında görüşmenin yapılıp, ona göre kararın ortaklaşa bir şekilde ama Meclis’te ama farklı koşullarda kamuoyuna ortaklaşa aktarıldığında hiçbir sorunu yaşanmayacağını dile getirdim. Ama görüş toplama ya da bilgileri alma noktasında bakanlığın yürüttüğü süreç oldukça makul, ancak kararın netleştiği an itibariyle, kanun sürecinde veya ‘Biz böyle bir hazırlıkla Meclis’e gidiyoruz’ kısmında biz yokuz.
Şu anda sunulan kanunda, elbette ki doğru tarafları, doğru maddeleri de var ama eksik noktaları da var. Ama şu bir çözüm değil yani: Kurum ve kuruluşları yok sayan, TOKİ gibi bir Kentsel Dönüşüm Başkanlığı kurmak bir çözüm değil. Zaten bu müstakil kurumların toplumu mutlu etmediği ortada. Bunu deneyimledi Türkiye. Yani 99 depreminden bu yana, -kimse bir şey yapmadı demiyoruz- her kurum elinden geleni yapmaya gayret etti ama bütünlükçü yapı kurulmadıkça ve bunu siyaset üstü noktaya taşımadıkça, gerçekten müstakil, güçlü, işi bilen insanların orada yönetimde olduğu ve karar alma noktasında adaletli bir sürecin işletildiği bir mekanizma kurulmadığı sürece. İstanbul, bugüne kadar hangi süratle gittiyse, aynı süratle gider.
Nedir bu bütünleşmenin altyapısı? Tabii ki, ‘Bunu bakanlık yönetmeli’ dedik. Ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği, ilçe belediyeleri mutlak içinde olmalı. Yetmez; sivil toplum kuruluşları, işte buradaki oluşan inisiyatifler gibi, onları dinleyen bir yapının, şeffaflığı güçlendiren bir yapısının olması şart. Yetmez; meslek odalar… Özellikle altını çizerek söylüyorum; belli sektörlerin temsil edilmesi… Örneğin bankacılık sektörü, örneğin sigortacılık sektörü. Örneğin inşaat sektörü hem malzeme üreten hem müteahhitlik yapan. Her biri elini taşın altına koyan, sağlıklı bir mekanizma işleten bir güçlü yapıyı İstanbul’a var ettiğiniz taktirde, İstanbul’da bu işin çözümü mümkün. Tamam; TOKİ bir yerde bir dönüşüm yapıyor. Alkışlıyoruz. Hiçbir muhalefet cümlesi kurmadan 4,5 sene geçirdim. KİPTAŞ burada yapıyor. Bu da alkışlanıyor. Bunda sorun yok. Ama bu hız, bu sürat yetmez. Özel sektörü motive eden bir hattın, aynı zamanda binaların kendilerini yapacak bir düzenlemeyi de güçlü bir şekilde, hızlı bir şekilde değiştiren bir altlığın oluştuğu, böylesi güçlü bir yapı İstanbul’a hediye edilmeliydi. Ama bu kanunla; sadece bir kısmı faydalı, bir kısmı bence anlamlı olmayan ve de bir Kentsel Dönüşüm Başkanlığı diye, TOKİ gibi bir kurum çıkartılmıştır. Ne yazık ki bence sonuç vermeyecek. İnsanların kafalarındaki tereddütler ve tartışmalar büyüyecek. Birtakım iyi niyetli çabalar bile, hak ettiği değeri ve karşılığını bulamayacak. Bizim hala ısrarımız bu noktadadır.
Bir başka engel, ne yazık ki ülkemizin ekonomik koşulları. Yani bugün emtia fiyatlarını… Biz ihaleye çıkıyoruz. Kurum olarak, yaklaşık maliyeti bile ortaya koyamıyoruz. Niye? Yaklaşık maliyeti arkadaşlarımız çalışırken bile, bir ay içinde bile 2-3 kez değişiyor. İhaleye çıkıyor. İhalenin ilanı var. İhalenin olduğu gün, artık o fiyat geçersiz hale geliyor. Yani ülkemizde ne yazık ki, artık serbest piyasada yüzde 60-70’e yakın faizin konuşulduğu, enflasyonun bunun daha da üstünde olduğu… Gıda enflasyonu falan artık konuşmuyorum bile. Bir yanıyla insanların gelirlerini ve geçimlerini zorlaştırıyor, bir yanıyla da bina yapmayla ilgili, borçlanma ve buna dair birtakım finansal imkanları da ne yazık ki ortadan kaldırıyor. Bugün bir bankaya gidip kredi kullanayım deseniz, vallahi 100 kişiden 1 kişi kullanır ya da kullanamaz. Böylesi bir ortamda bu binalar dönüşecek, değiştireceğiz, yapacağız… Vallahi ben sayıları bile unuttum. Bir önceki bakan ne demişti? ‘1 milyon konut’ mu demişti? Kaç tane yapıldı? Soruyor musunuz arkadaşlar? 10 bin mi yapıldı? 15 bin mi yapıldı? ‘Yarısı Bizden’ kampanyası başlatıldı. Ortada bir sonuç yok. Yani milleti hayalle, lafla boğamayız.
Ben niye KİPTAŞ’a, ‘Mahalle aralarına girin’ dedim? Gerekiyorsa finansımızı katalım, sıfır kar edelim. Gerekiyorsa müteahhitleri motive edelim. Gerekiyorsa birtakım imar koşullarını hukuka uygun bir biçimde zorlayalım. Biz gidersek insanları ikna ederiz. Şimdi onlarca noktasında tekil bina ya da bu tür site veya bir tür ortamlarda süreçleri yürütebiliyoruz. Bu bakımdan kentsel dönüşüm mesela, hayati bir meseledir. Önemli bir meseledir. Birbirimize hava atmayalım. Bu iş, hava atılacak bir mesele değildir. Fors yapılacak bir mesele değildir. Bu iş cumhurbaşkanı, belediye başkanı meselesi değildir. Milli bir meseledir. Hele hele İstanbul depremi meselesi, beka meselesidir. Ekonomik geleceğimizi etkileyen bir meseledir. Farkındaysanız; ekonomik kriz artıyorsa, seçime yaklaşılıyorsa mesela, Kanal İstanbul bir anda hop unutuluyor. Rezervuar çekiliyor ve hak ettiği yere gidiyor tabiri caizse. Sonra ne oluyor? Bir anda bir şeyler bir düzeliyor, tekrar canlanıyor. Çünkü Türkiye’ye, İstanbul’a hiçbir katkısı olmayan, kentsel dönüşüme hiçbir katkısı olmayan, sadece kentsel bir yığın oluşturan tür projelerle değil hem ekonomiyi düzelten hem kentsel dönüşümde bütünlükçü, katılımcı, aynı zamanda herkesin elini taşın altına koyduğu bir modelle sürecin yönetilmesi lazım.
Bunları söylerken kendime sorumluluk yüklüyorum, hükümete sorumluluk yüklüyorum. Vatandaşa da sorumluluk yüklüyorum. Sektörlere de diyorum. Vatandaşa niye sorumluluk yüklüyorum? Biliyorum ki vatandaş, bazen ne yazık ki ufak tefek çıkarları yüzünden binalardan 3 yıl, 5 yıl, 7 yıl çıkmıyorlar. Ya da bu konuda direnç gösteriyorlar. Bu işler, küçük hesap işleri değildir. Bu bağlamda ben, bu çağrımı Sayın Şehircilik Bakanına buradan tekraren yapıyorum. Vadettiği, ‘Oturup beraber bu toplantıların sonunda müzakere edeceğiz’ dediği toplantıyı da davet alır almaz -ister Ankara’da, İstanbul’da fark etmez- ‘Bu meselede koşar giderim’i daha önce de söyledim. Yine koşar giderim. Tekrar teklifimiz anlaşılmadıysa, anlatırız. Arkadaşlarımla beraber tekraren anlatırız. Kendilerine anlatırız. Ne istediğimizi ifade ederiz. Umut ederim, bu sesimiz duyulur. Ben buradan bu çağrımız hem bakanlığa hem vatandaşlarımıza hem bütün sektörümüze tekrar yapıyorum.”