Yüzölçümünün yüzde 92’si deprem kuşağında yer alan ülkemizde, binaların depreme karşı güvenli olması hayati önem taşıyor. Ancak bilinenin aksine bu güvenlik sadece binanın depremde yıkılmaması anlamına gelmiyor. Hayati risklerin ve yaralanmaların önlenmesi için binanın sağlamlığı kadar elektrik tesisatı, asansör, dış cephe gibi yapı elemanlarını sabitleyen dübellerin ve taşıyıcı sistemlerin sağlamlığı da önemli. Bu konudaki inovasyonu ve ileri teknolojisi ile global inşaat sektörüne yön veren ve Türkiye’de de depremle bağlantılı ürün ve hizmetlerinin yanı sıra üniversiteler ve STK’lar ile gerçekleştirdiği ortak çalışmalarla dikkat çeken Hilti, 17 Ağustos depreminin yıldönümü öncesinde düzenlediği basın toplantısında binaların güvenliğine yönelik hayati önem taşıyan konuları masaya yatırdı.
Hilti Global Teknik Pazarlama Müdürü Jorge Gramaxo’nun da konuşmacı olarak katıldığı basın toplantısında, İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper İlki, İnşaat Teknik Değerlendirme ve Bilimsel Araştırma Kurumu (İTBAK) Genel Müdürü ve Avrupa Teknik Değerlendirme Kuruluşları Birliği EOTA’nın Türkiye Temsilcisi Sinan Somer ve Hilti Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Cenk Çotur, deprem ülkesi Türkiye’de yapı ve bağlantı elemanlarının güvenliği konusunda kalite standartlarının yükseltilmesinin önemini vurguladılar.
Onaysız dübellere dikkat!
Hilti olarak ilk C2 belgeli bazı dübellerin üretimini de gerçekleştiren, bu sistemin öncü firmalarından biri olduklarının altını çizen Çotur, “Bu konu Avrupa’da 2013 yılında ortaya çıkarak C2 belgeli dübel kullanımına zorunluluk getirildi. Biz de Hilti olarak, yapıların temel taşlarından biri olan ve Türkiye gibi bir deprem ülkesinde ortaya çıkacak kayıp ve hasarların giderilmesi açısından kritik düzeyde önem taşıyan doğru dübel kullanımı konusuna dikkat çekmek istiyoruz. Ülkemizde yapılan profesyonel ankraj uygulamalarının büyük bir kısmı standartlarda belirtilen testlere tabi tutulmamış ve ilgili onaylara sahip olmayan ürünler kullanılarak yapılıyor. Bu duruma en önemli sebep ise maalesef standart, yönetmelik ve şartnamelerde ankrajlara ait bölümlerin bulunmaması ve sahada ankraj uygulamalarının kontrolünün zayıf olması. Bu sebeple hali hazırda “sembol” olarak tanımlanan büyük projeler dışında çok fazla dikkate alınmayan doğru ankraj tasarımı ve uygulaması bilincinin ülkemizdeki tüm yapılarda oluşmasını sağlamayı amaçlıyoruz. Çünkü ankrajların öneminin göz ardı edilmesi durumunda, deprem sırasında bina içinde gerçekleşen bir kaza, domino taşı etkisiyle maalesef pek çok kazayı beraberinde getiriyor” dedi.
Can kayıplarının yüzde 10’u yapısal olmayan nedenlerden kaynaklanıyor
Toplantının açış konuşmasını gerçekleştiren Hilti Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Cenk Çotur, Hilti’nin Türkiye’de önemle üzerinde durduğu deprem ve yapı güvenliği konusunda doğru dübel kullanımının ne kadar belirleyici olduğuna dikkat çekmeyi hedeflediklerini vurguladı. Çotur, “Kullanım amacı ve tasarımlarına göre değişmekle birlikte günümüzde inşa edilen yapıların tamamında, daha teknik olarak “ankraj” adı verilen, genelde “dübel” olarak bilinen yapısal ve yapısal olmayan bağlantılar yapılmak zorundadır. Bu alanla ilgili net bir istatistiki çalışma olmasa da geçmişte yapılan bazı çalışmalar, incelenen spesifik depremlerde can kaybı nedeni olarak yaklaşık yüzde 10 oranında yapısal olmayan nedenleri sıralıyor. En çok göze çarpan yapısal olmayan ve yapısal uygulama örnekleri ise cephe kaplamaları, asansör rayları, mekanik-elektrik bağlantılar veya filiz ekimi (yani mevcut bir taşıyıcı betonarme elemana ek olarak yapılan yapı elemanı gibi) uygulamalarıdır. Ankraj çözümleri bu elemanların yapıya sağlıklı bir şekilde sabitlenmesini sağlar” dedi.
Hilti’den depremle ilgili çalışmalara destek
Hilti olarak Türkiye’de depremle ilgili alanlarda yapılabilecek çalışmalarda daha da etkin bir şekilde yer almayı amaçladıklarını vurgulayan Çotur, “Bugüne kadar Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) koordinasyonu ile yürütülen yeni deprem yönetmeliği çalışmasında kendi alanımız ile ilgili katkıları sağladık. Bundan sonra da hem üniversiteler hem de İnşaat Teknik Değerlendirme ve Bilimsel Araştırma Kurumu’nun (İTBAK) bu alanda yapacağı çalışmalarda yer alarak elimizden gelen desteğin en iyisini vermeye devam edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.
AR-GE’ye ihtiyaç var
Toplantıda, İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper İlki, ülkemizdeki pek çok yapının deprem dayanımının yetersiz olduğunu ve güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Güçlendirme uygulamalarında ankrajlar son derece yaygın kullanılıyor ve güçlendirmenin etkinliğinde hayati önem taşıyor. Ancak gerek ankraj tasarımı gerekse uygulaması konusunda ülkemizde bilgi düzeyi yeterli değil. Ankraj tasarım ve uygulaması konusunda meslek içi eğitimlere ağırlık verilmesi, yapılacak güçlendirme çalışmalarının etkinliği sonucu can ve mal kayıpların minimize edilmesi açısından son derece önemli” dedi.
Ankraj tasarımı ve uygulaması konusunda ülkemizde standart ve yönetmeliklerin henüz yeterli düzeyde olmadığının altını çizen Prof. Dr. İlki, “Ülkemize has koşulları da dikkate alan tasarım ve uygulama kurallarının oluşturulması ve standartların hazırlanması için AR-GE çalışmalarına ihtiyaç bulunuyor. Bu konuda üniversite-sanayi işbirliği için İTÜ ve Hilti arasında görüşmeler devam ediyor. Bu işbirliğinin sağlanması halinde, gerek AR-GE gerek standartlaşma prosedürleri gerekse meslek içi eğitim konusunda önemli adımlar atılabilmesi mümkün görünüyor” diye konuştu.
Belgesiz ve denetimsiz ürünlerin artması endişe verici
İnşaat Teknik Değerlendirme ve Bilimsel Araştırma Kurumu (İTBAK) Genel Müdürü ve Avrupa Teknik Değerlendirme Kuruluşları Birliği EOTA’nın Türkiye Temsilcisi Sinan Somer ise Türkiye’de hızla gelişen yapı malzemeleri sektöründe ürün çeşitliliği ve yenilikçi ürünler arttıkça, belgesiz olan ve denetimsiz kullanılan ürünlerin de aynı hızla arttığına dikkat çekti. Somer, “Özellikle bir deprem bölgesi olan ülkemizde olası bir depremden birinci derecede etkilenmesi beklenen beton ankraj üreticilerinin artması sevindirici, bu üretimlerin belgesiz yapılması ve kullanılması ise bir o kadar endişe verici. Bu konunun önemine dikkat çekmek için yapılacak deney ve belgelendirme süreçlerini teşvik etmek kurumsal üreticilere, kullanıcılara ve proje yönetimi ile yapı denetimi yapan kuruluşlara; denetim ve mevzuata aykırı kullanımların önlenmesi ve denetlenmesi görevi ise kamu kuruluşlarına düşüyor. Konunun önemi kurumsal üreticiler, yönetim ve denetim kuruluşları ile birlikte tüketicinin de bilinçlendirilmesini zorunlu kılıyor” şeklinde konuştu.
Türkiye’ye özgü bir belge hazırlanabilir
Hilti Global Teknik Pazarlama Müdürü Jorge Gramaxo, bir binanın deprem yükleri altındaki yapısal stabilitesini sağlamak veya cephe kaplamaları, asansör rayları, mekanik-elektrik bağlantılar gibi yapısal olmayan bağlantıların zarar görmesinden kaynaklanabilecek hasarlardan korunmak için ankrajlı bağlantıların özenle tasarlanması gerektiğini belirtti. Güçlendirme projelerinde de son derece yaygın olan ankrajlı bağlantıların tasarımının oldukça önemli olduğunu söyleyen Jorge Gramaxo, “Avrupa’da yakın zamana kadar, ankrajlı bağlantıların deprem yükleri altında uygunluğunu belirleyecek bir standart bulunmuyordu ve dolayısıyla AB yönetmelikleri çerçevesinde onay belgesi verilemiyordu. ETAG 001 Annex E’nin 2013 yılında yayımlanmasıyla birlikte, ankrajların deprem durumundaki yeterliliği konusu Avrupa’da düzenlemelere girdi. Bu yeni test yöntemlerine göre değerlendirilen ankraj malzemeleri, artık deprem tasarımı için gereken teknik değerleriyle birlikte ETA (Avrupa Teknik Onayı) belgelerini alabiliyor” dedi.
Gramaxo, Avrupa’da yürürlüğe giren güncel dökümanın daha kapsamlı ve Türkiye’nin deprem şartlarına daha uygun bir içeriğe sahip olduğunu ifade ederek, “Ankraj üreticilerinin sorumluluğu, tasarımcılara ve yapı endüstrisine yeni Avrupa test yöntemlerine göre sismik tasarım değerlerini sağlamaktır. Maalesef, Türkiye’de ankrajların statik veya sismik test ve tasarımıyla ilgili hazırlanmış yönetmelikler bulunmuyor. Akademisyenlerin ve ilgili kamu yetkililerinin konuya önem vermesi bekleniyor. Bu, kısa vadede, mevcut standartlarda yabancı yönetmeliklere yapılan yönlendirmelerle sağlanabilir. Uzun vadede ise ülke şartları gözetilerek, akademik çalışmalarla Türkiye’ye özgü bir belge hazırlanabilir. Unutulmamalıdır ki Türkiye deprem ülkesidir” diye konuştu.
Türkiye’de C2 belgeli dübel kullanılması şart olmalı!
Gramaxo, “Deprem ivmesinin (ag.S) 0,05g’den yüksek olduğu durumlar için yapısal elemanlardaki ankraj uygulamalarında her zaman C2 deprem performans kategorisinin gözetilmesi önerilir. Bu noktada deprem ülkesi Türkiye’de de C2 deprem performans sınıfında olan dübellerin kullanılması gerekiyor. Deprem anında binalardaki beton elemanlarda çatlaklar oluşur. Beton elemanlara sabitlenen dübeller ise herhangi bir çatlak oluşsa bile sabitlenen elemanları taşımaya devam etmelidir. C2 sismik bölgesinde yer alan Türkiye’deki binalarda, sabitlenecek elemanların bağlantı performanslarının C2 sismik bölgesinde öngörülen koşullar altında test edilmesi bu nedenle önemlidir. Tasarımcılar ancak bu test sonuçları ve sonrasında verilen onaylar ile öngörülen deprem koşullarında dübellerin çalışıp çalışmayacağına karar verebilir ve bu bilgiler ışığında tasarımlarını tamamlar” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Hilti büyük projelerde ürünlerini kontrol ediyor
Hilti’nin deprem konusunda tasarım standartlarının ve test metodolojilerinin oluşturulması için ilgili komisyonlarda teknik uzmanlarıyla yer aldığını ve üniversitelerle ortak çalışmalar yürüttüğünü anlatan Gramaxo, “Hilti, kendisine ait laboratuvarlarda test ve AR-GE çalışmaları yürüterek C1 ve C2 onayına uygun ürünler geliştiriyor. Ürün yelpazesinde deprem durumunda güvenle kullanılabilecek hem kimyasal hem de mekanik ankrajlara sahip. Ayrıca, onaylar için gereken test prosedürünün dışında gerçek davranış gözlemlerinin yapılabildiği büyük projelerde de ürünlerini kontrol ediyor. Mühendislik ekipleriyle, tasarımcı ve uygulamacının hesapsal sorularını çözüyor. Seminer ve eğitimlerle doğru tasarım ve uygulamanın yapılabilmesi için yol gösteriyor” diyerek sözlerini tamamladı.
C2 sismik onaylı Hilti dübeller
Hilti, sismik konusu ile ilgili AR-GE çalışmalarına, henüz Avrupa’da bile bu konu hakkında yeterli standartlar yokken, 2000 yılında başladı. Dübellere sismik konulu şartlar getirilmesi ve onay mekanizmasının oluşturulması aşamasından itibaren bu konunun içerisinde olan Hilti, böylece dübeli sadece üretmekle kalmadı, aynı zamanda onay mekanizmasını da geliştirdi. İlk C2 sismik onaylı dübelini 15 Mart 2013 yılında alan Hilti, 2013 yılından bu yana Türkiye pazarına da C2 sismik onaylı ürünlerini sunuyor. Şu anda HST, HY 200+HIT-Z ve HDA dübelleriyle C2 sismik onayına sahip olan Hilti, yeni dübellerin eklenmesi için test çalışmalarına devam ediyor.