Uzun süredir Türkiye’de çalışan Japon Hazama Ando şirketinin Türkiye Genel Müdürü ve deprem uzmanı Yoshinori Morivaki, yaşanan deprem felaketinde Hatay Fayı’nın henüz kırılmadığını belirtirken, Marmara depreminden sonra aynı bölgeye yumuşak zemine birçok fabrika yapıldığı uyarısında bulundu. Moriwaki, bina maliyetini sadece yüzde 2,5 artıran kauçuk tabanlı deprem izolatörü kullanılan binaların, depremlerde yıkılma olasılığının çok güç olduğunu da aktardı.
Doğu Anadolu fay hattında, Elazığ ve Kahramanmaraş’ta fayların daha önce kırıldığını dile getiren Yoshinori Morivaki, hasarın deprem merkezi yerine güneyde daha fazla olduğunu söyledi. Hatay Fayı’nın henüz kırılmadığı uyarısında bulunan Morivaki, “Hatay ve devamında Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’a kadar uzanan bir hat var. Zamanı söyleyemeyiz ama bu hatta bir deprem öngörüyorum” dedi.
Aynı şekilde Bingöl Fayı’nın da kırılmadığını vurgulayan Japon deprem uzmanı Morivaki, Marmara bölgesi için ise yine zaman belirtemeyeceğini ama yüzde 70 ihtimalle 7-7.5 şiddetinde bir deprem öngörüldüğünü aktardı.
Depremlerde oluşan hasarlarda zemin kadar, binaların sağlamlığının çok daha önemli olduğunu dile getiren Yoshinori Morivaki, Türkiye’de bulunan 21 milyon binanın yarısından fazlasında ciddi problem bulunduğuna dikkat çekti.
Denetimin oturduktan sonra değil, iskan verilmeden yapılması gerektiğini söyleyen Morivaki, “Japonya’da yapı denetim sistemi yok ama bina ruhsat oranı yüzde 100’dür. Yani ruhsatsız, denetlenmemiş binanın içine oturulması mümkün değil” dedi.
Mevcut yapı stoku içindekilerden sorunlu olanların bir kısmının yıkılıp yeniden yapılması gerektiğine işaret eden Morivaki, Bir kısmının ise çok büyük masraflar yapılmadan iyi bir hesaplama ile güçlendirilebileceğini anlattı.
Temelinde özel kauçukların kullanıldığı sismik izolatörlerin bulunduğu binaların, depremin şiddeti ne kadar olursa olsun sıkıntı yaşamadığını vurgulayan Morivaki, şu anda hastaneler için zorunlu olan uygulamanın öncelikle okullar olmak üzere tüm binalarda zorunlu olması gerektiğini kaydetti.
Bunun sistemin kurulduğu binalarda kolon ve kirişler için daha az malzeme kullanılacağına işaret eden Yoshinori Morivaki, bunun bina inşa maliyeti içindeki payının sadece yüzde 2.5 olduğunu ifade etti.
Binası güçlü, dayanıklı okullar toplanma alanı olarak kullanılmasını öneren Morivaki, burada jeneratör, battaniye, yemek, su gibi malzemelerin hazır bulunması gerektiğini bildirdi.
Depremde yıkılan binalar aynı yerlere değil, mutlaka dağ tarafına doğru yapılması gerektiğini ifade eden Morivaki, sanayi tesisleri kurulurken de dikkatli olunması gerektiğini vurguladı ve “1999 yılındaki depremden sonra, İzmit, Yalova gibi şehirlerde yumuşak zeminlere fabrikalar yapıldı. Oysa o dönemin siyasilerinin de söylediği fakat hayata geçiremediği fikir bence mantıklı. Sanayi tesislerinin deprem riski az olan yerlerde toplanması gerekiyor. Yani herkes ve herşey bu bölgede olmasın, nüfus yoğunluğu azaltılsın” uyarısında bulundu.
Türkiye’de sürekli gündeme gelen imar affının çok kötü bir şey olduğunu söyleyen Morivaki, “Japonya da imar affı, imar barışı diye bir şey yok. Af dediğiniz Japonya’da sadece hapishanelerde olur. O da mahkûm kendisini düzelttiyse yapılır. Binada bir şey düzeltmeden, kaçak bina için para ödeyip imar, ruhsat alabiliyorsunuz. Özellikle İzmir depreminde yıkılan binaların çoğunun imar affından yararlandığını görüyoruz” şeklinde konuştu.
Depremlerde insanların bu yüzden ölmesine rağmen af yapılmasını anlayamadığını söyleyen Morivaki, “Adeta insanların hayatı para ile değiştiriliyor. Ben bir insan olarak imar affına karşı çıkıyorum. Paraya ihtiyaç olduğu için çıkarıldığı söyleniyor. Ama öbür yandan insan hayatı çalınıyor” dedi.
Yapı denetim sisteminde de sıkıntı olduğunu ifade eden Yoshinori Morivaki, bazen sadece imza atıldığını ve denetim yapılmadığını, içinde konulan, demir ve betona bakılmadığını belirtti.
Dünya genelinde bu tür afetlerde insanların canlı kalma süresi ortalama 72 saat olduğunu ifade eden Morivaki, buna karşılık Türkiye’de 150 saat sonra bile canlı çıkanların bulunduğunu, bunun da Türk insanının güçlü ve dayanıklı olduğunu gösterdiğini dile getirdi.
(Kaynak: Hüseyin Gökçe – Ekonomim)