Çetindoğan, göç için şu formülü önerdi: “Her şehir özelliklerine göre markalaşmalı. Böylece istihdam da artar. Kimse göçmek istemez”
Demet Sabancı Çetindoğan, rahmetli dedesi Hacı Ömer Sabancı’nın prensiplerine sıkı sıkıya bağlı. Bu topraklarda yaşayanlara her alanda hizmet etmeyi, hayatlarını zenginleştirmeyi seviyor. İşlerinin yanında kültüre, sanata, eğitime büyük önem veren Çetindoğan, Türkiye’nin tarihi zenginliklerini uluslararası arenada “marka” haline getirmek için gönüllü arkadaşlarıyla önemli çalışmalar da yapıyor. Aslında o, tekstilin içinde büyüdü. Bu nedenle tekstil ve hazır giyime her zaman özel ilgi duydu.
Ünlü markaları getirdi
Gençliğinde Londra’da eğitimini tamamlayıp döndüğünde ilk durağı Teksa oldu. Daha sonra Sabancı Grubu’nun ilk sanayi yatırımı Bossa’ya geçti. Kendi özel girişimcilik kariyeri ise 1999’da eşi Cengiz Çetindoğan ile birlikte kurduğu perakende tekstil firması Demsa ile başladı. Demsa, zaman içinde birçok uluslararası ünlü markayı Türk tüketicisi ile buluşturdu. Kendi markası “Brandroom” u ortaya çıkardı. Farklı alanlara da yöneldi. Tarihi Pera Palas Oteli’ni satın almasının ardından yine İstanbullular’ın birçok anılar yaşadığı Maçka Oteli’ni yıkıp yeniden yaptırdı. Ünlü zincir “St. Regis”’in işletmeciliğinde olan bu otel, lüks segmentin izlerini İstanbul’a getirdi. Bu söyleşide Çetindoğan’la işleri yanında onun ilgi alanları çizgisinde İstanbul bazında şehirciliği, tarihi ve kültürel değerler anlamında hangi çalışmaları yaptığını ve yeni kuracağı müzeyi konuştuk.
Göç için fotoğrafa büyük bakalım
Demet Hanım, söze İstanbul’dan başlayalım. Sizce, İstanbul’u estetik bir bakışla çevresel ve sanatsal açıdan değerlendirecek olsak, nasıl bir şehir haline gelmeli?
Birçok şey ve etken var İstanbul’da. Birincisi İstanbul’a göçü durdurmamız lazım. Sadece İstanbul’a değil bütün büyük şehirlere yoğun göç var. Adana’ya gidiyorum, Adanalı diye birisini bulmak artık çok zorlaştı. Çünkü, civar şehirlerden çok göç aldı. İstanbul ise göçü en katmerli yaşayan bir şehir. İstanbul’da öncelikle bu göçü durdurmak lazım.
Göç konusunda herhangi bir çalışma yapıldığını bilmiyorum. Sizce nasıl bir yöntemle göç durdurulabilir?
ABD’de böyle çalışmalar var. Vergiler konuluyor. Sadece vergi yoluyla da değil başka açılardan da bakmak lazım. İnsanların göç ettikleri yerlerde istihdamı artırmak, eğitim birimlerinin açık olması da gerekiyor. İş bulma dışında İstanbul’a üniversite okumak için de geliniyor. Gelenler, sonra geri dönmüyor. Fotoğrafa büyük bakmak gerekiyor.
Çözüm marka şehirlerle gelir
Acaba her bölgemizde bir “metropol” yani İstanbul gibi bir şehir mi kurulmalı?
Metropol kelimesi ne kadar uygun oluyor bilmiyorum ama her şehrimizi İtalya örneğinde olduğu gibi “kendisine has” şekilde markalaştırmak lazım. Mesela nasıl ki mermer Afyon’la bütünleşiyorsa, her şehrimizde ona benzer işlevsel konulara bakmak lazım. Turizm ve golf otelleri denilince Antalya akla geliyor. Sağlık denilince termallerin kuvvetli olduğu bölge veya şehirler olması lazım. Her şehrimizi mümkünse bir “marka şehir” haline getirebilsek herhangi bir konuda marka olsa zaten o bölge için istihdam da artacaktır. Böylece insanlar, İstanbul’a ve diğer büyük şehirlere gitme ihtiyacı duymayacaktır.
Komiteler kurulabilir
Nasıl bir organizasyon modeli öneriyorsunuz?
Gerçekten biz şehircilikte büyük fotoğrafa tam bakmadığımız sürece hepimiz bir tarafından tuttuğumuz sürece istenilenler olmuyor. Belki geçici bir süre oluyor hemen arkasından başka gerçekler ortaya çıkıyor. Elbirliğiyle sanayicisiyle üniversiteleriyle, devletiyle ve STK’larla çalışmak lazım. Belki her şehirde bunların olacağı “komiteler” de kurulabilir. Yeni planlar yapılması o planların üzerine yoğunlaşılması lazım.
Sektörel dengeler çok önemli
Siz, Sabancı Holding’de sanayinin içinde büyüdünüz. Gelecek açısından sanayi mi, ticaret mi daha önemli?
Sanayi açısından köklü geçmişi olan bir ülkeyiz. İstihdam açısından da sanayi sektörü binlerce insan çalıştırıyor. Bence her sektörün bir arada dengede olması lazım. Ekonominin sağlıklı olabilmesi için üretim ve çeşitlilik lazım. Doğal olarak hizmet sektörü son yıllarda ne kadar ağır basıyor gibi görünse de aslında bunların bir denge içinde olması gerekiyor.
Şu anda o denge var mı? Sürekli AVM’ler açılıyor, sanki perakende sektörü giderek öne geçiyor, ne dersiniz?
Belki, AVM’lerin kendi içlerinde markalaşmaları önemli ama daha önemlisi lokasyon meselesi. Mesela, bir ana caddemizde 4-5 AVM peş peşe yapılmış. Bunun şehre ne artısı var? Her şeyi, artı ve eksilerini ölçerek gitmek lazım. Bulunduğu bölgedeki trafiği karıştırıyor, güvenliği karıştırıyor. İstihdam ortaya çıkarmak, iş imkanı oluşturmak iyi de biraz da dağılımın düzenli olması gerekiyor. Yani, şehircilik anlamında da uygun olup olmadığını bakmak gerekiyor diye düşünüyorum.
İki otelle devam edeceğiz
Tarihi Pera Palas Oteli’ni aldınız. Eski Maçka otelinin yerine de yeni bir otel yaptınız. Başka otel işine girecek misiniz?
Hayır. İki otelle devam edeceğiz. Zamanla ilişkili projeler olacak. Şimdi St. Regis bitti. Önümüzdeki sene Galeri Lafayette’yi realize etmiş olacağız Emaar Grubu içinde Asya Bölgesi’nde. Eğer Emaar’ın kendi içinde bir gecikme olmazsa biz hazırlığımızı ona
göre yapıyoruz.
Kök hücre bankacılığında lider oluyoruz
Kök hücre bankası kurdunuz. Yeni çalışmalar var mı?
Estetik üzerine çalışmaya başladık. Direkt müşteriyle değil estetik doktorlarıyla çalışıyoruz. Hammaddeyi getiriyorlar, büyütüyoruz, çoğaltıyoruz tekrar doktora veriyoruz. Hastasına uyguluyor.
Hastane işi ne oldu?
İleride düşünüyoruz. Kök hücre bankacılığında lider konuma geliyoruz.
Bizde eşitlik her zaman var
Eşinizle birlikte çalışıyorsunuz. Kadın ve erkek eşit bir aile düzeniniz var değil mi?
Benim çocukluğum da eşitlikçi bir ailede geçti. Hem kendi çekirdek ailemde hem de Sabancı Ailesi’nde hiçbir zaman bir ayrım yoktu. Bilakis çoğu zaman biz kadınlar lehine pozitif ayrımcılık oldu. Büyük dedem Ömer Sabancı babaannem Sadıka Sabancı’ya karşı hep özel ve eşit davranırdı.
Tüketimde kadın ve erkek eşitse ayrım olmaz
Biliyorsunuz “HeForShe” sloganıyla erkeklerin de kadın hareketlerine katılması yolunda adımlar var. Erkekler olmadan kadınlar fazla bir şey yapamayacak mı?
Bakın, bu konuda fikrim çok net. Madem hem erkek hem kadın olarak her şeyi birlikte tüketiyoruz. Neden ayrımcılık düşünülüyor anlayamıyorum.
Göbekli Tepe Dünya listesine girmeli
Geçen yıl Ortak Nesiller Entegrasyonu(ONE) Derneği’ni kurmuştunuz bazı arkadaşlarınızla. Şu anda hangi çalışmaları yapıyorsunuz?
ONE Derneği bir yaşını doldurdu. Bu derneğe üye arkadaşlarla amacımız Türkiye’nin kültürel mirasına, tarihi ve doğal zenginliklerine sahip çıkarak uluslararası platformlara bir marka olarak taşımaktı. İlk projemizdeki amacımız Şanlıurfa’daki Göbekli Tepe’nin UNESCO’nun “Dünya Mirası” listesine girmesiydi. Bu işe girişirken, “Bir ayağımız bu topraklara basarken, diğer ayağımız dünyanın farklı bölgelerinden geçen geniş daireler çizecek” demiştik. Yaptığımız çalışmalarla da düşüncemizi bir sene içinde gerçekleştirmeye başladık. Bu yolda gerek ulusal ve gerekse uluslararası büyük destekler gördük.
Yeni trend ‘ulaşılabilir’ lüks
İşlerinizi giderek büyütüyorsunuz. Şu anda kaç alanda faaliyetleriniz bulunuyor?
Perakende var mesela. Bizim Harvey Nichols gibi çok katma değerli markalar yanında makyaj markaları da ayakkabı markası da kapsama alanımızda. Hepsini bir araya koyarsak 300’e yakın marka ediyor.
Bu markalar daha çok lüks segmente hitap ediyor değil mi?
Bunlarda daha önce belki lüks marka algısı vardı. Dünyada bir trend oluştu ve “Ulaşılabilir Lüks” marka adını aldı. Ulaşılabilir lüks derken o markanın alt çizgisi (line) daha uygun fiyata daha hızlı tüketime yönelik yani ekonomiyi canlandırmak için böyle bir kategori oluşturdular. Bazen ekonomik şartlar da bunu gerektiriyor. Bu anlamda da çok ciddi markalarımız var.
Bugün