Doğal dengenin bozulmasıyla birlikte şehir yaşamının; çevreye duyarlı, ekosisteme dost ve insan yaşamını tehlikeye atmayacak şekilde devam etmesi ihtiyacı doğmuştur
Tüketim mallarının bilinçsiz ellerde dünyaya yayılması sonucunda küresel kirlenme gün geçtikçe artmaya, aynı zamanda çevre dengesi bozulmaya başlamıştır. Bilim insanlarının çalışmalarına göre bu olumsuz tablonun devam etmesi yahut artması halinde, insan ırkının büyük felaketlere sürüklenebileceği öngörülmektedir. Bu nedenle sanayileşmenin, çevreye duyarlı ve insan yaşamını tehlikeye atmayacak şekilde devam etmesi ihtiyacı doğmuştur.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAVRAMI, İŞLEVSELLİK KAZANIYOR
Sanayileşme ile birlikte kentleşme ve şehir nüfusları artmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise bu oran tavan noktasına ulaşmıştır. Böylece şehirlerde birtakım çevresel sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ayrıca artan nüfus; fosil yakıtları aşırı tüketmeye, tarım arazilerini bilinçsiz kullanmaya ve ormanlaşma oranını azaltmaya başlamıştır. Tüm bunlara kuraklık da eklenince atmosferde bozulmalar meydana gelmiştir. Bu sorunlar sebebiyle çarpık yapılaşmanın yaygın olduğu birçok şehir, kırsal alanlara göre daha çok ısınmaya başlamıştır. Bunun sonucunda kentler; hava kirliliği, kuraklık ve mevsim geçişlerinin ortadan kalkması gibi iklimsel sorunlarla karşılaşmıştır. Ayrıca tarımsal verim kaybı, gıda yatlarında artış ve su kaynaklarının azalması gibi çevresel sorunlarla baş başa kalınmıştır. Bunların sonucunda doğal dengenin korunduğu bir şehir yaşamı ihtiyacı doğmuştur. Böylece ‘‘kentsel sürdürülebilirlik’’, “çevreci kent” ya da “yeşil yatırım” tanımı ortaya çıkmıştır. Bu yapılaşma, büyük nüfuslu şehirlerin; ekonomik, sosyal ve çevresel hassasiyetlere göre kalkındırılmasını ifade etmektedir. Kabul gördüğü takdirde birçok çevresel soruna çözüm getirecek sürdürülebilir yapılaşma, tüm dünyada kullanılması gereken yegâne kentleşme sistemi olmalıdır.
SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTLEŞME, DÜNYAYI KURTARMAYA HAZIRLANIYOR
Sürdürülebilirlik kavramı kentler bazında yoğunlaşmaktadır. Bunun sebebi büyük şehirlerin, başta doğal kaynaklar olmak üzere birçok maddenin başlıca tüketicisi ve kirlilik ile atıkların birincil üreticisi sayılmasıdır. Bu nedenle kentlerin ekonomik büyüme içerisindeki rollerini göz ardı etmeden, doğayı ve insan yaşamını da tehlikeye atmadan sürdürülebilir bir şekilde yapılaşması gerekmektedir. Peki, sürdürülebilir yapılaşmayı ve çevre dostu kentleşmeyi önceleyen şehir yaşamı nasıl tarif edilmelidir? Bugün “yenilenebilir, ekolojik, çevre dostu” gibi isimlerle karşımıza çıkan yapılaşma; mevcut binaların arazi seçiminden başlamak üzere, tüm özelliklerinin doğal yaşam çerçevesinde değerlendirildiği niteliktedir. Bu yapılar; bütüncül bir anlayış ile tasarlanan, iklim verilerine uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş ve atık üretmeyen yapılar olarak tarif edilebilir. Yapılan araştırmalar, kalabalık binalar ve kentsel yerleşimin küresel ısınmaya sebep olan
CO2 salınımını yüzde 40 oranında arttırdığını ortaya koymaktadır. Bu yaşam biçimi aynı zamanda su kullanımının yüzde 12’si, atıkların yüzde 65’i ve elektrik tüketiminin yüzde 71’inden sorumludur. Ancak Amerika’ da gerçekleştirilen bir çalışma, “çevreci” binaların, enerji tüketiminde yüzde 24- 50, CO2 salınımında yüzde 33-39, su tüketiminde yüzde 40 ve atıklarda yüzde 70’e varan bir düşüş sağlayacağını ortaya koymaktadır.
KAYNAK: GÜLTUĞ ERDÖL – EXPLORE TURKISH REALTY