23 Kasım 2024 Cumartesi
Ana SayfaHaberElektronik Verilerin Delil Niteliği Tartışması (Senetle İspat Kuralı Bağlamında)

Elektronik Verilerin Delil Niteliği Tartışması (Senetle İspat Kuralı Bağlamında)

Teknolojinin ilerlemesi ve yaygınlaşması ile birlikte bugün insanlar iletişimlerini daha çok dijital ortamdan sağlamakta, e-posta gönderileri, whatsapp iletileri, ses kayıtları, video ve fotoğraf çekimi aracılığıyla istek ve taleplerini dijital ortamdan iletmektedirler. Bu durum zaman içerisinde elektronik verilerin delil niteliğini tartışma konusu yapmış, hukuki açıdan bir takım sorunları ve soruları beraberinde getirmiştir. Öncelikle söylemek gerekir ki; Türk Hukuku’nda “serbest delil” sistemi geçerlidir. Buna göre kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere başvurulması mümkündür (HMK m. 192). Mesela; hukuka uygun olarak elde edilen elektronik ortamdaki veriler de delil niteliğine haizdir. Buradaki asıl soru, kanun tarafından belirli bir delille ispat zorunluluğu öngörüldüğü durumlarda bu gibi delillerin kullanılıp kullanılamayacağı sorusudur. Bu yazımızda delil başlangıcı niteliğindeki elektronik verileri Yargıtay kararları ışığında delil niteliği açısından inceleyeceğiz.

 

  1. Delil Başlangıcı nedir? Temel unsurları nelerdir? Delil başlangıcı tanımında yer alan Belge, Veri, Elektronik Veri neleri içermektedir?

En genel anlamıyla senet, bir vakanın delilini teşkil etmek üzere gerçek veya tüzel bir kişi tarafından imzalanan veya onaylanan ve imzalayanın aleyhine delil teşkil eden yazılı belgedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’muzun (HMK) 200. maddesinde senetle ispat zorunluluğunu düzenlemiş, 201. maddesinde ise senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan iddianın ancak yine bir senetle ileri sürülebileceği, senedin söz konusu olduğu durumlarda tanıkla ispatın mümkün olamayacağı düzenlenmiştir.

Kanun koyucu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 202/2. maddesinde ise delil başlangıcının tanımını yapmıştır;

“Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”

Yine HMK’nın 202/1. maddesinde “Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.” denmekle senetle ispatın zorunlu olduğu durumlarda tanık dinlenememekle birlikte bu durumun istisnasının “delil başlangıcı” olduğu belirtilmiştir.

Bu maddeye göre delil başlangıcının temel unsuru;  aleyhine ileri sürülen kişi veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş hukuki işlemi muhtemel gösteren bir belge olmasıdır. Delil başlangıcı tanımının temel unsurlarından biri olan  belge HMK’nın 199. maddesinde tanımlanmıştır;

“Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.”

Belgenin tanımı yapıldıktan sonra belge tanımı içinde yer alan veri tanımının yapılması yerinde olacaktır. Bölge Adli̇ye ve Adli Yargi İlk Derece Mahkemeleri̇ ile Cumhuri̇yet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri̇ Hi̇zmetleri̇ni̇n Yürütülmesi̇ne Dai̇r Yönetmeli̇k’in 4. maddesinin “ı” ve “çç” fıkralarında  Veri ve Elektronik Veri tanımı yapılmıştır.

“Veri: Bilgisayar tarafından üzerinde işlem yapılabilen her türlü değeri,

Elektronik veri: Elektronik, optik veya benzeri yollarla üretilen, taşınan ya da saklanan kayıtları,”

Elektronik veri tanımının içerisinde e-posta gönderileri, whatsapp mesajları, ses kayıtları, video ve fotoğraf görüntüleri, faks vb. bir çok kayıt sayılabilir. Elektronik veriden söz edilebilmesi için elektronik ortamda üretilmesi, taşınması ve saklanması gerekmektedir. Bu durumda elektronik ortam dışında üretilen kayıtlar elektronik veri değildir.

  1. Güvenli elektronik imzanın delil niteliği nedir?

Güvenli elektronik imzanın tanımı Elektroni̇k İmza Kanunu 3. maddesinin (b) fıkrasında yapılmıştır;

Elektronik imza: Başka bir elektronik veriye eklenen veya elektronik veriyle mantıksal bağlantısı bulunan ve kimlik doğrulama amacıyla kullanılan elektronik veriyi,”

Elektroni̇k İmza Kanunu’nun 4. maddesinde güvenli elektronik imzanın tanımı yapılmıştır. Buna göre güvenli elektronik imza güvenilirliğini kimlik tespiti imkanı ve inkar edilememesiyle sağlar;

“Güvenli elektronik imza; a) Münhasıran imza sahibine bağlı olan, b) Sadece imza sahibinin tasarrufunda bulunan güvenli elektronik imza oluşturma aracı ile oluşturulan, c) Nitelikli elektronik sertifikaya dayanarak imza sahibinin kimliğinin tespitini sağlayan, d) İmzalanmış elektronik veride sonradan herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespitini sağlayan, Elektronik imzadır.”

Güvenli elektronik imzanın güvenilirliği nedeniyle HMK’nın 205/2. maddesinde senet hükmünde olduğu düzenlenmiştir.

Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmündedir.”

Yine aynı şekilde Elektroni̇k İmza Kanunu’nun 5. maddesinde bir kısım istisnalar hariç olmak üzere güvenli elektronik imzanın elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurduğu belirtilmiştir.

“Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur. Kanunların resmî şekle veya özel bir merasime tabi tuttuğu hukukî işlemler ile banka teminat mektupları dışındaki teminat sözleşmeleri, güvenli elektronik imza ile gerçekleştirilemez.”

Sonuç olarak; güvenli elektronik imza ile imzalanmış elektronik veriler senet hükmündedir. Bu niteliğe sahip veriler aksi ispat olunmadıkça kesin delil sayılır. Hakim elektronik imzanın güvenli olup olmadığını re’sen inceler. Güvenli elektronik imzanın kullanılmadığı durumlarda ise elektronik veriler delil başlangıcı hükmünde olacaktır.

  1. Elektronik posta, elektronik mesaj, ses kaydı, fotoğraf ve video kayıtlarının delil başlangıcı olarak hukuki niteliği nedir?

Delil başlangıcı 1086 sayılı mülga HUMK döneminde yazılılık unsurunu taşımalıydı. Ancak 6100 sayılı HMK döneminde yazılılık unsuru kaldırılmıştır. Günümüzde tacirler veya tüketiciler tarafından gerçekleştirilen haberleşmeye ilişkin işlemlerin bir çoğu elektronik ortamda gerçekleştirilmektedir. Güvenli Elektronik imza bulunmadan gerçekleştirilen bu işlemlerin kesin delil oluşturacağı söylenemez. Ancak delil başlangıcı olarak sayılacağı Yargıtay’ın farklı hukuk dairelerinin bu yönde vermiş olduğu kararlar ile sabittir.

Elektronik belgenin güvenilirliği, güvenilir elektronik imzaya kıyasla daha azdır. Söz konusu elektronik belgenin mevcudiyetine ilişkin bir itiraz söz konusu olduğunda mahkemenin öncelikle taraflar arasında gerçekleşen elektronik yazışmanın/iletişimin mevcudiyetini araştırması gerekmektedir. Taraflardan birinin elektronik bir belgeye delil başlangıcı olarak dayanmak istemesi, ancak diğer tarafın bu belgenin varlığını veya içeriğini inkâr etmesi halinde mahkemenin yapması gereken, başta bilirkişi olmak üzere diğer delillere başvurmak suretiyle belgenin aleyhine kullanılmak istenilen kimse veya vekilinden gönderilmiş olup olmadığını tespit etmektir. Ancak elektronik postanın mevcudiyetine ilişkin bir itiraz söz konusu değilse elektronik posta delil başlangıcı olarak kabul edilir ve böylece tanık dinlenir. Burada, güvenli elektronik imzanın inkârı halinde Elektronik İmza Kanunu 210. maddesi yapılması gereken noktasında mahkemelere yol göstermektedir:

“Güvenli elektronik imzayla oluşturulmuş verinin inkârı hâlinde, hâkim tarafından veriyi inkâr eden taraf dinlendikten sonra bir kanaate varılamamışsa, bilirkişi incelemesine başvurulur.”

Elektronik postaların delil niteliği;

“E-postalar HMK 199 ve 202. maddeleri uyarınca delil başlangıcı niteliğinde belgedir. Dolayısıyla mahkemenin kabulünün aksine elektronik imza ile imzalanmış olması zorunlu değildir. Bu durumda davacı taraf tanık deliline de başvurduğundan hizmetin verilip verilmediğine dair bildirilen davacı tanıklarının dinlenerek varılacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir.” (YARGITAY 23. HD, E. 2016/507, K. 2018/3649, T. 12.6.2018)

“Davacı, eldeki davada ıslah sureti ile davalıya çeşitli tarihlerde göndermiş olduğu toplam 783.337,00 TL’nin ödeme tarihlerinden işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsilini istemiş; davalı, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davacının davalıya taşınmaz alımı için para gönderdiğini yazılı delillerle ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, iddiasını ispat için davalı tarafından gönderildiğini ileri sürdüğü elektronik postaya ve banka kayıtlarına dayanmıştır. Davalının da kabulünde olan söz konusu elektronik posta HMK’nun 199. maddesi gereği delil niteliğindedir. Öte yandan, davacının şahsi hesabından davalı hesabına gönderilen havalelerin bir kısmında “Dalyan için ödemedir”, “Dalyan arsa”, dalyan tarla için ödemedir” ibareleri bulunmaktadır. Buna göre elektronik posta içeriği ile havale açıklamaları birbirini doğruladığı gibi elektronik posta içeriği delil başlangıcı niteliği taşıdığından tanık dinlenmesi mümkün olup, tanık beyanları da davacının iddialarını desteklemektedir. O halde, mahkemece, davacının şahsi hesabından “Dalyan için ödemedir”, “Dalyan arsa”, “dalyan tarla için ödemedir” açıklaması ile gönderilen bedeller yönünden davacının davasını kanıtladığı gözetilerek, bu bedellerin hesaplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” (YARGITAY 13. HD, E. 2017/10021, K. 2018/3126, T. 15.3.2018)

Burada ayrıca belirtilmesi gereken bir husus ise delil başlangıcı olmasına rağmen tanık delilinin bulunmaması durumunda ne olacağı sorunudur. Bu durumlarda mahkemece aleyhine delil başlangıcı sunulan tarafa delil başlangıcının gerçekte mevcut olup olmadığı ve içeriğine ilişkin beyanı sorulmalı, açıklama yapması istenmelidir.

“Davacı eldeki dava ile davalıya banka havalesi ile çeşitli tarihlerde borç olarak para gönderdiğini, davalının borcunun bir kısmını ödediğini, ancak kalan kısmın ödenmediğini ileri sürerek alacağının tahsili amacıyla başlattığı takibe vaki itirazın iptaline karar verilmesini talep etmiştir. HMK’nun 199. maddesinde ”Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” yazılıdır. Bu düzenleme ile mail ve telefon mesajları da belge olarak kabul edilmiştir. HMK’nun 202. maddesinde de (1)Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. (2)Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.” şeklinde düzenleme getirilerek bu tür belgeler delil başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Somut uyuşmazlıkta davacı davasını ispat etme yükümlülüğü altında olmakla birlikte, delil olarak davalı tarafından gönderildiği iddia edilen, dava konusu borcun kabul edildiğine ilişkin beyanı içeren e-mail görüşmelerini sunmuştur. Dairemizin 05.10.2017 tarihli, 2017/8060 Esas, 2017/9191 Karar sayılı bozma ilamında davacının iddiasını tanık delili ile ispatlayamacağı belirtilmekle birlikte, davacı tarafından sunulan e-mail çıktıları yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. O halde, 6100 Sayılı HMK’nın 169 vd. (HUMK.nun 230 vd) maddeleri gereğince davalıya meşruhatlı isticvap davetiyesi çıkarılarak, davacının delil olarak dayandığı e-maillerin davalı tarafından gönderilip gönderilmediği, e-mail içeriğinde bahsi geçen borç ilişkisinin nereden kaynaklandığı davalıya sorulup e-mail çıktıları hakkında açıklama yaptırıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.(YARGITAY 13. HD E. 2019/1502, K. 2020/3135, T. 10.3.2020)

Sosyal medya ortamında yapılan paylaşımların hesap sahibi kişi tarafından bizzat yapılması veya iddiaya konu olay bağlamında aynı ortamı paylaşan kişilerce yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde paylaşım HMK 189/2 kapsamında hukuka aykırı delil olarak nitelendirilecek ve mahkeme tarafından olayın ispatında dikkate alınmayacaktır.

“Ayrıca, sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların, ancak hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında (facebook/WhatsApp) bulunan kişilerce delil olarak kullanımının mümkün olduğu düşünülebilecektir. Diğer bir anlatımla, sahte profil oluşturup paylaşımlarda bulunmak veya kişi profillerinde hesap sahibinin bilgisi, muvafakatı ve izni olmaksızın yapılan paylaşımların delil olarak sunulması halinde, bunların 6100 Sayılı HMK’nun 189/2. maddesi kapsamında hukuka aykırı delil kabul edilmesi gerekir.(YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2016/14742 K. 2017/2577 T. 7.3.2017)

E-postayı gönderenin başkası olduğu anlaşılırsa bu sefer temsilci olup olmadığı sorgulanmalıdır. Zira HMK 202/2’ye göre davaya konu olan belge temsilci tarafından da gönderilebilecektir. Yargıtay bu konuda verdiği bir kararda ailenin sürekli ihtiyaçları söz konusu olmadığından, eşlerden birinin diğer eşi temsil yetkisi olmadığından, yapılan e-posta yazışmalarının temsilci tarafından gerçekleştirilmediği gerekçesiyle delil başlangıcı sayılamayacağına hükmetmiştir.

“Oysa mahkemece yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilen e-mailler davalı …’dan sadır olmuş, onun tarafından gönderilmiş değildir. Davalı …’in eşinin davalının temsilcisi olarak hareket edip etmediği değerlendirildiğinde ise, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 188. maddesi gereğince eşlerden her birinin ortak yaşamın davacı süresince ailenin “sürekli ihtiyaçları için” evlilik birliğini temsil edeceği, ailenin “diğer ihtiyaçları için” eşlerden birinin birliği “diğer eş veya haklı sebeplerle hakim tarafından yetkili kılınması ya da birliğin yararı bulunmasından gecikmede sakınca olması ve diğer eşin hastalığı, başka bir yer de olması veya benzeri sebeplerle rızasının alınamaması” hallerinde temsil edebileceği kabul edilmiş olup, davacının yaptığını ileri sürdüğü davaya konu iş “ailenin sürekli ihtiyaçları” ile ilgili olmadığından ve yasada öngörülen diğer haller de gerçekleşmediğinden davalı …’ın eşi tarafından gönderildiği iddia olunan e-maillerin davalı …’la kurulduğu iddia olunan sözleşme ile ilgili yazılı delil başlangıcı olarak kabulü ve tanık dinlenerek akdî ilişkinin kurulduğunun tespiti mümkün değildir. Mahkemece dinlenen tanıkların beyanlarının da hükme esas alınması olanaklı değildir.” (YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ, E.2016/2342, K. 2017/3987, T. 16.11.2017)

Elektronik mesajların delil niteliği;

Elektronik mesajların kapsamına SMS’in yanı sıra WhatsApp, Facebook, Twitter, Instagram vb. uygulamalar da girmektedir. Yargıtay bu gibi yollarla elde edilen yazışmaları ve paylaşımları delil başlangıcı olarak kabul etmektedir.

“…davacının internet ortamında kendisine gönderdiği mesajda evin kalan borcunun 5.000,00 TL olduğunu bildirdiğini ve bu miktarı kendisinden istediğini beyan etmiştir. Dava, harici satış sözleşmesi ile satışı yapılıp, bilahare tapu devri yapılan taşınmazın ödenmeyen bakiye bedelinin tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine dair olup, davalı taraf, görevli mahkemeye sunduğu 01.02.2017 havale tarihli dilekçesinde, davacının 07.04.2016 tarihli sosyal medya (Facebook ) üzerinden gönderdiği mesajda “… bey daireyi satmışsın. 105 bin lira verdin halen bana 5 bin lira borcun var. Ödemezsen elimdeki evrakı avukata vereceğim. Telefonum 0532 … ” şeklinde mesaj gönderdiğini bildirmiş, dilekçesinin ekinde de anılan mesaj içeriklerini dosyaya sunmuştur. Dosya kapsamından, gerek ilk derece mahkemesince, gerekse istinaf mahkemesince sunulan bu mesajlar üzerinde durulmadığı, diğer deliller kapsamında dosyanın ele alınıp sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır. 6100 Sayılı HMK’nun 199.maddesinde belge kavramı ”Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin,senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu halde davacı yanca delil olarak dayanılan facebook kayıtlarının 6100 Sayılı HMK’nun 199. maddesi anlamında belge niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. HMK’nun 202.maddesinde de senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Delil Başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”şeklinde düzenleme getirilerek bu tür belgeler delil başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Davalı delil olarak davacı tarafından internet ortamından gönderilen mesajlara da dayandığından, az yukarda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” (YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ, E. 2018/406, K. 2018/7889, T. 12.7.2018)

Yukarıda da belirtildiği gibi dosyaya sunulan elektronik verilerin delil niteliğinde olup olmadığı konusunda taraflar arasında ihtilaf söz konusu ise hakim tarafından bir kanaata varılamıyorsa elektronik verilerin delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığın tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırabilir.

“HMK’nun 199.maddesinde ”Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” şeklinde düzenlemenin mevcut olmasına rağmen, davacı tarafından sunulan whatsapp yazışmaları ile davacıdan borç alındığı iddiasının mahkemece değerlendirilmediği görülmüştür. O halde, mahkemece, davacı tarafından dosyaya sunulmuş bulunan yazışmalar üstünde değerlendirme yapılmak ve gerekirse uyuşmazlık konusunda uzman bir bilirkişi marifeti ile yapılacak inceleme sonucu denetime elverişli rapor alınıp, kayıtların belge niteliğinde olup olmadığı araştırılıp HMK’nun 202.maddesi gözetilerek, bu tür belgelerin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edileceği hususu da değerlendirelerek varılacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” (13. HUKUK DAİRESİE. 2016/18591K. 2019/7222T. 13.6.2019)

Ses kaydı, fotoğraf ve video kayıtlarının delil niteliği;

Yakın tarihte yaşanan teknolojik gelişmelerle birlikte fotoğraf ve kayıt cihazlarını her zaman yanımızda taşıyabilmekte, her anı kayıt altına alıp belgelendirebilmekteyiz. Tüm bu belgelendirdiğimiz verilerin belge olduğunu dolayısıyla delil oluşturabileceklerini yukarıda belirtmiştik. Buna göre ses kaydının da delil başlangıcı olarak kabul edilmesi gerekir. Aksi halde kanuna aykırılık söz konusu olacaktır. Zira kanun böyle bir kısıtlamaya gitmemiştir. Burada önemli olan irade beyanı ve onun anlaşılmasıdır. Bununla birlikte tüm delillerin ve delil başlangıçlarının hukuka uygun şekilde elde edilmesi şarttır.

Davacı, davalının dava konusu senetle ilgili, içkili bir yemek sırasındaki samimi ikrarlarını taşıdığı ileri sürülen bir teyp bandını ceza davası sırasında mahkemeye sunmuş ve bilirkişi aracılığıyla bant çözümü yaptırılmıştır. Bu kayıtta davalı olduğu ileri sürülen kişi, açık bir biçimde dava konusu belgeden söz etmektedir. Kullanılan sözler ile ifade tarzı yöresel nitelikte, cümleler devrik ve düşüktür. Ancak, bilirkişice 13 sayfalık bir metne dönüştürülen bu konuşmaların bir bütün olarak değerlendirilmesinden, konuşan kişinin, başkalarıyla da işbirliği yapmak ve onlardan tavsiye ve talimatlar almak suretiyle, gerçekte hiçbir alacak borç ilişkisi bulunmadığı halde, başka amaçla imzalanıp resmi kurumlara verilmiş bir kağıdı ele geçirip, dava konusu senedi düzenlediğini, hatta davalıdan başka birçok kişi hakkında da aynı yolla benzer senetler oluşturulduğunu samimi bir şekilde açıkladığı anlaşılmaktadır. Davalı, ceza davasında, bu kayıttaki sesin kendisine ait olmadığını savunmuş ise de, aynı davada tanık olarak dinlenen ve davalının uzaktan akrabası olduğunu bildiren İbrahim Tuzcu, anılan teyp bandını, davacının olaya ilişkin yakınmasının kendisine ulaşması üzerine, başka iki kişinin de bulunduğu bir içkili yemek sırasında bizzat kayda aldığını ifade etmiş, aynı ortamda bulunan diğer iki kişi de, yine ceza dosyasında bulunan ve hazırlık aşamasında alınan ifadelerinde bu olguyu teyid etmişlerdir. Yukarıda değinildiği gibi, teyp bantları, kaydedilen sözlerin kime ait olduğunun şüpheye yer bırakmayacak şekilde saptanmasının teknik olarak mümkün bulunmaması nedeniyle tek başlarına delil değeri taşımazlar. Ancak, baştan beri ortaya konulan dosya kapsamıyla birlikte değerlendirildiğinde, sözkonusu kayıttaki ifadelerin somut olayda diğer delillerle tam bir uyum içinde bulunması nedeniyle, itibar edilebilecek bir yan delil niteliği taşıdığı, çözülmüş bant metnindeki sözlerin davalıya ait olduğunun ve böylece davalının, dava konusu senedin gerçek bir borca dayalı bulunmadığı yolunda harici ikrarda bulunduğunun ve bu ikrarının açıklanan diğer olgu ve delillerle doğrulandığının kabulü gerektiği açıktır. Hal böyle olunca, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle ve salt davalı hakkındaki ceza davasının beraat kararıyla sonuçlanması gerekçe gösterilip, başkaca herhangi bir değerlendirmeye gidilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (YARGITAY 13. HD, E. 1999/9505, K. 2000/1439, T. 22.2.2000)

Yargıtay video ve fotoğrafların delil başlangıcı oluşturacağını açıkça dile getirmiştir. Bu delil araçları da bilirkişi incelemesiyle güvenilir hal alabilirler.

“O halde, mahkemece, davalı tarafından dosyaya sunulmuş bulunan kamera kayıtlarının üstünde değerlendirme yapılmak ve gerekirse uyuşmazlık konusunda uzman bir bilirkişi marifeti ile yapılacak inceleme sonucu denetime elverişli rapor alınıp, kayıtların belge niteliğinde olup olmadığı araştırılıp HMK’nun 202. maddesi gözetilerek, bu tür belgelerin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edileceği hususu da değerlendirelerek varılacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” (YARGITAY 13. HD, E. 2016/26490, K. 2019/2911, T. 5.3.2019)

“(…) ATM’lerden yapılan para çekimlerinin davalı (karşı davacı) H.B.’in bankamatik kartını verdiğini ileri sürdüğü C. I. veya yanında çalışan kişiler tarafından çekilmiş olabileceği, ancak bu durumun ilgili bankalardan ATM’leri izleyen kamera kayıtları (kamera sisteminin kurulmuş olası kaydıyla) istenmesi halinde yapılacak inceleme sonucu tespitinin olanaklı olabileceğinin” belirtildiği halde mahkemece bu hususlarda bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 199. maddesinde “uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcılarının bu kanuna göre belge niteliğinde” olduğu hükme bağlanmış, aynı yasanın 202 nci maddesinin birinci fıkrasında “senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebileceği, ikinci fıkrasında ise delil başlangıcının, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge” olduğu vurgulanmıştır. Hal böyle olunca, davalı (karşı davacının) kredi borcunu ödediğini iddia ettiği bankamatik kartlarının ait olduğu bankalar ile yazışma yapılarak ATM’lerin bulunduğu yerde kamera sisteminin olup olmadığının sorulması, şayet kamera sistemi mevcut ise bu kayıtlar getirtilerek üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak davalı H. B.’in ATM hesabından davalı C. I. veya yanında çalışanlar tarafından iddia edildiği gibi muhtelif zamanlarda para çekilip çekilmediğinin belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle sonuca gidilmesi isabetli bulunmamıştır.” (YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ, E. 2012/13298, K. 2012/13965, T. 28.11.2012)

Yukarıda “delil başlangıcı”nın tanımı yapılırken belge olduğundan bahsedilmiş, belgenin tanımı yapılırken uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli olması gerektiği belirtilmişti. Buradan anlaşılması gereken ispata elverişli olmayan belgenin delil başlangıcı niteliğinde olmayacağı, dolayısıyla ispata elverişli olmayan belge ile senede karşı tanıkla ispat istisnasından yararlanılamayacağıdır.

“Kural olarak eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için yazılı şekil şartı yok ise de; davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkar edildiği takdirde, talep miktarı da dikkate alınarak, yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 Sayılı HMK 200. maddeye göre, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibin beşyüz Türk lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibin beşyüz Türk lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan, yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ikrar, yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir. Tüm bu delillerle de sözleşme ilişkisi ispatlanmış değilse HMK 200. maddedeki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispatlanamaz. Bunun da istisnası olan HMK 202. maddeye göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. Somut olayda, davacı iş bedelinin ödenmediğinden bahisle icra takibi başlatmış ve itiraz üzerine de dava açmış olup, taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığı gibi diğer kesin delillerle de akdî ilişki ispatlanamamıştır. Alacak miktarına göre akdî ilişkinin tanıkla ispatlanması mümkün olmadığı gibi, davacının açık rızası ve delil başlangıcı niteliğinde belge de bulunmadığından tanık beyanlarına dayalı olarak akdî ilişkinin varlığı ispatlanamaz. Davacı iddiasını, müddeabihin miktarına göre 6100 Sayılı HMK’nın 200. maddesi hükmü gereği, senetle ya da yemin deliliyle ispat etmek zorundadır. Ancak davacı sözleşme ilişkisini yasal deliller ile kanıtlayamamıştır. Fotoğraf çekimleri tek başına delil olarak kabul edilemez. Ayrıca davacının, dava dilekçesinde ayrıca ve açıkça yemin deliline dayanmadığı da görülmüş olup, yemin teklif hakkının hatırlatılması da söz konusu olmayacaktır. Davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü hatalı olmuş, kararın bozulması gerekmiştir.(YARGITAY 15. HD, E. 2019/2718, K. 2020/128, T. 20.1.2020)

 Faksın hukuki niteliği;

Faks; yazı ve resimleri, telefon yolu aracılığıyla anında tıpkıbasım olarak gönderip alabilen elektronik aygıttır. Asıl belge gönderende kalırken, gönderilen belgenin fotokopisini alır. Belgenin fotokopisi kesin delille ispat gereken durumlarda kullanılamayacaktır. Ancak delil başlangıcı olarak değerlendirilebilecektir. Zira HMK m. 202/2 kapsamında faks ile gönderilmiş belgeler delil başlangıcı niteliğinde olacaktır. Aynı zamanda faksın hangi göndericiden hangi alıcıya gönderildiği de kolayca tespit edilebilmektedir. Faks gönderisinin uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli olması gerekmektedir. İçeriği açıkça anlaşılmayan faks gönderileri ispata elverişli kabul edilemez.

“Mahkemece yapılan yargılama, toplanan delillere göre, taraflar arasındaki çözülmesi gereken en önemli uyuşmazlığın davalı tarafından sözleşmeye uygun bir fesih beyanının yapılıp yapılmadığı noktasında toplandığı, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin süresinin 18 gün olduğu, sözleşme içeriğine göre sürenin dolmasından 1 gün öncesine kadar yazılı bildirimde bulunularak ve süre bitiminden itibaren hüküm ifade etmek üzere sözleşmenin feshedilebileceğinin düzenlendiği, davalı tarafın fesih bildirimini faks ve elektronik posta yoluyla yaptığını ileri sürerek Türk Telekom kayıtlarını delil olarak sunması karşısında mahkemece ilgili kuruma müzekkere yazılarak telefon numarasının kimin adına kayıtlı olduğunun sorulduğu, kurum tarafından mahkemeye gönderilen yazı cevabında telefon hattının…’a ait olduğu, dava dışı adı geçen kişinin faksın çekildiği tarihte davacı çalışanı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafından sunulan kayıtların delil başlangıcı kabul edilerek davalı tanıklarının dinlendiği ve davalı şirket temsilcisinin isticvap beyanının alındığı, dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davalının sözleşmeyi usulüne uygun şekilde feshettiği kanaatine ulaşıldığı, davacının talep edebileceği ücret alacağı ve tazminat talep hakkının bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Davalı tarafından yanlar arasındaki emlak komisyonculuğu sözleşmesinin faks bildirimi ile feshedildiği savunulmuştur. Davalı bu iddiasını yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır. Davalı tarafından mahkemeye sunulan faks belgesinden bildirimin içeriği açıkça anlaşılamadığından davalının karşı tarafça teyit edilmeyen faks metnine itibar edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.” (YARGITAY 19. HD E. 2015/5399, K. 2015/15539, T. 25.11.2015)

“6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’ nun 4. maddesinde “Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olan bir kişiye yapılan öneri hemen kabul edilmezse; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur. Telefon, bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılan öneri, hazır olanlar arasında yapılmış sayılır.”, hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmenin hüküm anı başlıklı 14. maddesinin 1.fıkrasında Yazılı şekilde yapılması öngörülen sözleşmelerde borç altına girenlerin imzalarının bulunması zorunludur. 2.fıkrasında Kanunda aksi öngörülmedikçe, imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinler de yazılı şekil yerine geçer. ” düzenlemesi bulunmaktadır. Kanun’un 14/2 fıkrasında sözleşmenin oluşması için unsurlar açıklanmıştır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 199. maddesinde “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film,görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” düzenlemesi bulunmaktadır.

Dava dilekçesinin ekinde sunulan e-posta yazışmalarının incelenmesinden davalıya ait e-posta adresine 10.01.2013 tarihinde 96 m2 yer rezervasyon yapıldığının bildirildiği, karar verildiğinde ekteki sözleşmenin imzalanıp faks ile gönderilmesi istenmiştir. Davalıya ait e-posta adresinden 21.09.2013 tarihinde davacıya gönderilen e-postada fiyatta indirim istendiği, davacı taraftan cevaben 23.09.2013 tarihli e-postada indirim yapılamayacağı ancak çekle ödeme yapılabileceği, davalı tarafından gönderilen 27.09.2013 tarihli e-postada ise fuara katılmaktan vazgeçildiği beyan edilmiştir. Sözleşmenin faks ile gönderildiğine dair alt kısmında kayıt olduğu ve faksın 31.01.2013 tarihinde gönderildiği yazmaktadır. Ancak bu faksın davalıya ait fakstan gönderilip gönderilmediği dosyadaki bilgilerden anlaşılamamaktadır. Tüm dosya kapsamından uyuşmazlığa konu Fuar Katılım Sözleşmesi hakkında taraflar arasında önce telefon görüşmelerinin yapıldığı, ardından Fuar Katılım Sözleşmesinin e-mail elektronik posta vasıtasıyla internet üzerinden davalının elektronik posta adresine gönderildiği, bunun üzerine gönderilen iletinin eki sözleşmenin imzalanarak faks yolu ile davacıya ulaştırıldığı anlaşılmaktadır.

Taraflar arasındaki iletişim, telefon, elektronik posta ve faks vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Elektronik posta iletişiminin işleyişinde taraflar arasında doğrudan doğruya bir iletişim bulunmadığından elektronik posta ile yapılan irade beyanı hazır olmayanlar arasında yapılmış bir irade beyanıdır. Elektronik posta vasıtasıyla iletişimde yazılı metnin muhatabın elektronik posta adresine gönderilip muhatabın elektronik posta kutusuna kaydedilmekle öneri (irade beyanı) muhatabın hakimiyet alanına girmiş sayılır. Öneriyi kabul beyanı elektronik posta veya onun hızına eş değer bir iletişim yolu ile telefon, faks veya teleks yolu ile de yapılabilir. Öte yandan bu iletişim yolları ile kurulan kira sözleşmesinde kabul ve sözleşmenin kurulduğu anın kullanılan iletişim yollarının özelliğine göre Borçlar Kanun’unun konuyu düzenleyen ilgili maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda davacı ve davalı şirketlerin e-posta adresleri, faks numaraları ve bu yerlere gönderilen postalar ve diğer yazışmalar üzerinde inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, yazılı şeklide karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Hüküm bu sebeple bozulmalıdır.” (YARGITAY 6. HD, E. 2015/9617, K. 2016/4542, T. 9.6.2016)

KAYNAK: ÇEBİ Hukuk & Danışmanlık / Av. Ömer ÇEBİ & Stj. Av. Batuhan ÖZATA

PROJE BİLGİ FORMU

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yapın

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen isminizi girin

Son Haberler

YAZARLAR

Ayla Özer
365 YAZI