Enerji sektöründe Solarbaba olarak bilinen Ateş Uğurel, Türkiye’de güneş enerjisi alanındaki gelişmeleri en yakından takip eden isimlerden biri. Antalya’daki Güneşev projesi dahil bugüne kadar Türkiye’de bu alanda bazı ilklere imza atan Ateş Uğurel, sektördeki durumu, gelecek öngörülerini, sorunları ve çözüm önerilerini Enerji Günlüğü’nden Sabiha Kötek’e anlattı.
Türkiye’de güneş yatırımlarının şu anki düzeyi ile başlayalım…
Aslında durum içler acısı. Ama iyi gelişmeler de var. Güneş enerjisi sektörü iki koldan ilerliyor. Biri lisanssız pazar, ki bunun uzun vadede güneş enerjisi sektörünü çok olumlu etkileyeceğini düşünüyoruz. İkincisi de normal lisanslı güneş santralleri. Üçdört yıldır devam eden bir ihale süreci var. 600 MW’lık lisans verilecek, bunun sadece 10-15 MW’lık bir bölümü yeni ihaleye çıktı.
İlk sonuçlar nasıl sizce?
Erzincan’da MW başına 400 bin dolar, Erzurum’da da 20 bin dolar teklif verildi. Bunlar komşu iller ve aynı miktarda güneş alıyorlar. Maliyetleri de yaklaşık aynı olacaktır. Enerji uzmanı olmaya da gerek yok, bir çarpıklık olduğu ortada. Ya birisi çok yüksek fiyat vermiş, ya da birisi çok düşük… Üçüncü ihtimal de ikisi de doğru. Normalde bunun ikisinin ortasında bir yer olmalıydı. Basitçe şöyle bakalım: Şu anki teşvik bedeli kWh başına 13.3 dolar/cent. Proje bedelinin yüzde 10’u MW başına lisans bedeli olarak verilebilirdi. 1 MW’lik kurulumu 1.25-1.3 milyon dolara çok rahat yaptığınızı düşünürsek, bu ihalelerde isteklilerin MW başına 100 ile 150 bin dolar arasında bir teklif vermesi kimseyi şaşırtmazdı. Ama bir yerde bunun 2.5 katı, komşu ilde üçte biri teklif edildi. Oysa ortalarında bir yerde verilebilirdi. Dolayısıyla ben verilen iki teklifin de mantıktan, ekonominin kurallarından uzak olduğunu düşünüyorum.
Yüksek rakam teklif sahibini bağlar, bize ne ki?
Tabii aslında bir şirkete sen çok yüksek fiyat verdin diyemeyiz. Eğer o fiyatla ihaleyi alıp santralini kurup sorunsuz bir şekilde elektrik verecekse kim onu suçlayabilir ki? Devlet teşekkür eder. Çünkü bu parayı devlet alacak. Tek korkumuz yüksek fiyat verilip sonra da yapılmaması. Üç ay, altı ay sonra vazgeçilmesi. Teminat muhtemel zarardan daha küçük bir rakamsa teminatı yakmayı tercih eder. Yani beni en çok rahatsız eden şey fiyatlar değil de, tesisin yapılmaması riski.
Sektördeki en büyük zorluklar nedir?
Belki klasik olacak ama şu anda en büyük engel, devlet. Bunu bilinçli mi yapıyor, bilinçsiz mi karar verebilmiş değilim. Bir kere mevzuatın baştan revize edilmesi lazım. Çok fazla eksikler, hatalar var. Bunu söyleyince bazen kızıyorlar, bazen de hak veriyorlar. Çünkü ben bu eleştiriyi yapmakla kalmıyorum çözüm önerimi de getiriyorum. “Bakın şöyle bir madde var, bu maddeyi şöyle değiştirelim, şöyle bir kez daha revize edip yazsak bu sektör çok daha hızlanacak aslında” diyorum.
Mesela ne diyorsunuz?
Öncelikle bürokrasiyi kaldırmak lâzım. En azından evine, bahçesine güneş enerjisi sistemi koyacak küçük kullanıcıları rahatlatmak gerek. Bunun için vatandaş Ankara ile TEDAŞ ile uğraşmasın. Bu kullanıcılar kilovatsaatin ne olduğunu bile bilmiyor. Elektrikle tek ilişkisi, ay sonunda gelen elektrik faturası. Bu insanların bürokrasiye girmesi mümkün değil. 10 dakika anlatılsa, 11’inci dakikada vazgeçer. Zaten küçük bir yatırımcının izinleri alıp bunu yaptırmasının bedeli en az 3-4 bin lira, sisteme de verecek 3-4 bin lira. Düşünsenize güneş enerjisinin maliyeti kadar bürokrasiye verecek, kimse vermez bunu. Ne yapacak? Yapan kaçak yapıyor bunu şu anda.
Kaçak yapılınca kârlı mı ki?
Onda da başka sorunlar var. Eğer ürettiği elektriğin tamamını kullanamıyorsa ve şebekeye veriyorsa sayaç iki taraftan da yazdığı için daha çok elektrik faturası gelmeye başlıyor. Bu çok traji-komik bir durum ve yaşandı Türkiye’de. Sayaç elektriğin nereden geldiğine bakmıyor çünkü, nereden gelirse yazıyor. Düşünün Bodrum’da izin almadan kaçak olarak kurmuşsunuz, yazın güzel, elektriğin hepsini tüketiyorsunuz. Kışın yazlığınızı bırakıp İstanbul’a geliyorsunuz, ondan sonra öyle bir elektrik faturası geliyor ki… Her güneş çıktığında sistem elektrik üretiyor, şebekeye basıyor, şebekeye basarken sizin sayaçtan geçtiği için hiç elektrik tüketmiyor olmanıza rağmen elektrik ürettiğiniz için para ödüyorsunuz.
Sayacı devre dışı bıraksınlar?
Bazı sayaçlar devre dışı bırakılabiliyor ama bu durumu yaşayanlar bö yle bir şeyin olabileceğini hiç düşünmemişler. Kullanılmadığı zaman da devre dışı bırakırsanız da maliyet artmış oluyor, çok anlamsız oluyor. Çünkü o zaman sistemi sadece iki aylık bir dönem için kurmuş oluyorsunuz.
Büyük ölçekli yatırımlarda sıkıntı ne?
Büyüklerde başka problemler var. Birkaç şirket de bunu güçlü bir şekilde savunmaya başladı. Artık teşvik istemiyoruz biz. Bilhassa lisanslı pazarda, güneş ölçümü yapmak gibi saçmalıkların tamamen kalkması lazım. Saçmalık kelimesini de herkesin yüzüne karşı çok net bir şekilde söylüyorum. Dünyanın hiçbir yerinde güneş enerjisi ölçümü yapılmıyor. Hele ki Konya’daki tam bir rezalet. Biliyorsunuz Konya’daki lisansa 45- 50 firma başvuracak, aynı sahada birer ikişer metre arayla hepsi de güneş enerjisinden ne kadar potansiyel geldiğini ölçüyor. Komik şeyler bunlar…
Ölçüm şartını getirenler nasıl açıklıyor bunu?
Açıklayamıyorlar. Bakan da çok kızdı buna. Bir deli kuyuya bir taş atmış sonra kırk akıllı çıkarmaya çalışıyor. Bunun kaldırılması lazım. Teşviki de kaldırsınlar istiyoruz.
Teşvik neden kalksın?
Teşvikin olduğu her yerde köstek geliyor. Teşvike ihtiyaç yok. Yapılan iki lisans ihalesindeki rakamlara bakın, zaten teşviksiz gibi görünüyor. Parayı en baştan veriyor ya girişimci, onun satacağı elektriğin fiyatı artık 13.3 dolar/ cent, yani teşvikli değil, 10 dolar/ cente gelmiş oluyor. Yani yatırımcı zaten 10 dolar/cente razı. Zaten PMUM fiyatları 8.5-9 dolar/cent civarında, aradaki fark kapanmış. Dolayısıyla biz neyi istiyoruz? Biz gidelim TEİAŞ’tan bağlantı görüşmesi alalım, sahayı biz geliştirelim, tercihen devlet bize sahayı versin, biz 49 yıl boyunca serbest piyasaya satalım. Aynen doğalgazcının, kömürcünün yaptığı gibi. Böylece Türkiye’nin önü çok açılır.
Gölge etme başka ihsan istemez diyorsunuz…
Aynen. Teşvik gelince yarışma vs. geliyor. Baktığınız zaman, daha bir sürü köstek olacak şey de beraberinde geliyor…
İstanbul’a GÜNEŞEV kurma teklifiyle Topbaş’a çıkacak
Ateş Uğurel, bugüne kadar güneş enerjisiyle ilgili yaptığı işler arasında kendisini en mutlu eden projelerden birinin, Antalya Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle kurdukları Güneşev projesi olduğunu söyledi. Aslında tam istediklerinin sadece yüzde 20’sini hayata geçirebilseler de, Uğurel bu projenin ilk ve orta öğretim seviyesindeki 50-60 bin öğrencinin güneş enerjisi hakkında bilinçlenmesini sağladığını ve hâlâ da devam ettiğini anlattı. Uğurel, bu projenin benzerlerinin her şehirde olması gerektiğini düşünüyor: “İnsanlar orada bilgi alabilseler, dolaşsalar çok keyifl i olur. Aslında düşünmüyor da değiliz. Şimdi belediye seçimleri de yeni yapıldı bitti, müsait bir vaktinde Kadir Topbaş’ı yakalasak mesela, İstanbul’da da bize böyle bir arazi tahsis edebilir mi? Yine güneş enerjisi derneklerinin, sektördeki firmaların, bu işle ilgili inşaat firmalarının desteğiyle İstanbul’da da bir Güneşevi açıp halka açsak süper olur diye düşünüyorum. Çünkü bizim halkımız çok görerek inanıyor. Biz istediğimiz kadar twitter’dan, facebook’tan, web sayfasından bilgi verelim, oraya gelip çocuğuyla bir saat vakit geçirmesi kadar daha etkili bir bilgilendirme çalışması olamaz.”
Solar yatırımı spor loto değil
Ateş Uğurel, diğer alanlarda olduğu gibi güneş için de medyanın büyük fonksiyonu olduğunu vurguladı: “Medya öyle bir abuk haber yapar ki, durumu bir yıl toplayamazsınız. Çok güzel bir şey söyler ama yanlıştır. Bunu çok yaşadık. ‘Kanun çıktı, herkes çatısına panel koyacak, zengin olacak’ tarzı haberler yapıldı. Yok böyle bir şey. Öyle sihirli bir değnek değil. Belli bir geri dönüşüm süreci olan, evet belki 25 yıl boyunca size belli bir gelir getirecek yatırım ama spor loto gibi, piyango gibi, bir anda zengin olacağınız bir şey değil bu.”
(Dünya)