İnşaat sektörü son 10 yıldır hızlı büyüyor ve bazen ‘kalkınma’ tartışmalarında olumsuz cümlelerin de öznesi olabiliyor. “Sanayi mi inşaat mı” sorusunun cevabını bulmaya çalışanların sayısı da bir hayli fazla. Üretime dayalı ve sanayisi güçlü bir ekonomi olmak için yapılması gerekenler bir tarafa, aslında inşaat sektörünün sanayi ile çelişen bir tarafı yok. Çünkü inşaat da bir üretim faaliyetidir ve bu üretim sürecindeki tüm girdiler ayrıca farklı imalat sanayi sektörlerinin çıktılarıdır.
Sadece demir ve çimento mu?
İnşaat sektörünün ‘çarklarına ivme kazandırdığı’ imalat sanayi sadece ‘demir ve çimento’ üretimi değildir. İnşaat, 200 civarında alt sektörü hareketlendiren bir ‘motor’ gibidir. İnşaatlar için iskele üreten de var kablo kanalı imalatı yapan da. Örneğin; tüm duvar malzemeleri, ankastre tesisatlar, elektrik ve iletişim kabloları, su ve kalorifer malzemeleri, biriket ya da tuğlalar, pencere elemanları, kapılar, boyalar, parkeler, banyo ve mutfak başta olmak üzere dolaplar ve temel aksesuarlar, priz ve anahtarlar, lamba ve avizeler, eşya nitelikli diğer mobilyalar, ankatsre fırınlar, davlumbazlar, diğer elektronik eşyaların tümü (Bulaşık makinesi, televizyon, buzdolabı), en basit perde elemanından başlayan ve çeşitlenen tüm ev tekstili ürünleri düşünüldüğünde; bir bina ya da sitenin inşaatı başladığında ve tamamlandığında çok sayıda imalat sanayi sektörünün çarklarının ivme kazandığı görülür.
Kobi’ler inşaatın göbeğinde
Küçük ve Orta Boy İşletmeler (KOBİ) adı üstünde ölçek itibariyle ‘büyük sınıfına girmeyen’ ama toplamda ekonomnin yüzde 98’ini oluşturan işletmelerdir. İnşaat sektörüne üretim yapan çok büyük ‘yapı malzemeleri’, ‘çimento’ ya da ‘demir çelik’ tesisleri dışında aklınıza gelen tüm imalat sektörlerindeki KOBİ’ler yukarıda anlattığımız çerçevede ‘inşaata’ tedarik yapan üretim ya da ticaret şirketleridir. Hatta, büyük yapı malzemeleri, çimento, ve demir çelik üreticilerinin bölge ve alt bayilerini düşünürsek onların da inşaata ulaşımında binlerce KOBİ, ekmek parası kazanır. Bir inşaat; başladığı bölgede, akaryakıt istasyonundan, kamyon kooperatifine, restoranlardan, bakkal ya da mini marketlere kadar tüm ‘küçük ticaret birimlerini’ de pozitif etkiler.
Türkiye’nin inşaat sektörü son 10 yılda büyük proje ölçeğine geçiş yaptı. 1990’larda 500-1500 adetlik konut projesi sayısı çok azdı. 2004’ten itibaren yılda 200-500 konut üretebilen birçok inşaat firması bir anda tek projede 1000’lerle ifade edilen birim adetlik projeleri yapabilir hale geldi. Bunda hem devletin ‘emlak konut’ ve ‘TOKİ’ eliyle arsa üretimi hem de pazardaki yeni konut talebinin yükselişi etkili oldu. Şu anda 1000 birim adetlik projenin altında üretim yapanlar için küçük inşaat şirketleri nitelemesi bile yapılıyor. 3000 birim adetlik çok sayıda proje yapılabilir durumda. İşte bu ölçek büyümesi, inşaat sektöründe imalat sanayi dışında başka bir KOBİ yoğunlaşmasını da getirdi. Eskiden ‘taşeron’ adını verdiğimiz bu KOBİ grubu, inşaatta uygulama yapan çok sayıda küçük ve orta ölçekli şirketin oluşmasına yol açtı. Bir inşaatın farklı ustalık gerektiren ‘zanaat’ türlerinde artık 10 kişiden 200 kişiye kadar istihdam sağlayabilen taşeron grupları oluşuyor. Hatta bazı çevreler inşaat sektörünü ‘taşeronların iş yoğunluğu ve ödeme akışına bakarak’ takip ediyor. İşin pazarlama ve satış tarafında da yeni bir süreç yaşanıyor. Artık birçok ‘inşaat şirketi’ sadece üretimle yani inşaatı yapmakla uğraşırken, projenin pazarlama ve satışını ise outsorce etmeye başladı. Bu süreçte görev alan ekiplerin de klasik emlakçılığa göre hem ölçek hem nitelik olarak farklı yeni şirketler kurduklarını görüyoruz. Örneğin bir pazarlama ekibi, aynı anda birkaç projeye ‘perakendeci’ mantığı ile satış ve pazarlama hizmeti verebiliyor. Bu sayede ya büyük zincirlerin parçası olan emlakçı ya da bağımsız mahalle emlakçısı niteliğindeki birçok mikro ölçekli işletmenin artık daha büyük ölçeklerde istihdam ve ciro yapabilen güçlü şirketlere dönüştüğüne tanık oluyoruz.