İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan, altını yastık altından çıkarmak için “Altın Konut Modeli” önerdi.
Daha önce “sertifika, altın hesabı” gibi öneriler çalışmadı, “başka bir havuç şart”. Öneri net; hazır konut piyasası bu kadar durgun, altın da böylesi canlı iken bunu ekonomik fırsata çevirebiliriz.
“Ey vatandaş aldığın konutun %25- 30’unu yastık altı altınını getirerek öde, Merkez bu altını alsın rezervlerini artırsın. Sonra sana da 10- 15 yıllık konut kredisini sübvansiyonlu vereyim.”
ALTINI GETİR SÜBVANSİYONLU KONUT KREDİSİNİ VEREYİM
Türk halkının 2 geleneksel tasarruf aracı var; altın ve konut. Zaten “fiziki altın candır” diyerek kolyesi, bileziği, külçesini sertifika veya banka hesabına bağlamaktan çekinenlerimiz, yastık altındaki altınını bir diğer gözde tasarruf aracı olan konuta çevirmiş olacak.
Bu öneri, tartışmaya, geliştirmeye değer. Şu andaki konut kredileri çok yüksek düzeyinde iken “altını getir, sana sübvansiyonlu konut kredisi vereyim.”
Yastık altındaki 315 milyar $’lık altının bir kısmı dahi gelse, Merkez Bankası rezervleri, kendi iç kaynağıyla karşılanır, yurtdışının carry trade gibi tefeci faiziyle değil… Bir taşla iki kuş vurmak bu…
İŞTE O AÇIKLAMALAR: YASTIK ALTINDAKİ ALTIN, KONUT KREDİSİ SÜBVANSİYONUYLA REZERVE GİREBİLİR
Şu anda belki de Türkiye’nin içinde bulunduğumuz şartlarda doğru kullanabileceğimiz en önemli şanslarından bir tanesi altın fiyatlarındaki yükselme. Türkiye hane halkının ciddi anlamda da bir altın stokunun olduğu gerçeğini hepimiz kabulleniyoruz. Bu rakamın da yaklaşık 400 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin ediliyor. Bu altın stokunu hep zorlandığımız zamanlarda hatırlıyoruz. İşler olumluya giderken hatırlamıyoruz. Altını sertifikayla, banka mevduatıyla serbest piyasaya çekmemiz, yastık altından çıkarmamız çok kolay olmuyor. Burada başka bir havuca ihtiyaç var. Bu altını konutla deplase etme yoluna gidilebilir. Çünkü Türkiye halkının kalıcı tasarruf anlamında 2 tane geleneksel aracı var.
Birisi altın öbürü konut. Konutta da bu kadar büyük bir durgunluk varken ve ekonominin canlanmasına dönük, birçok sektörü de beraberinde canlandıracak bir imkan varken pratikte şöyle bir önerim var: Vatandaş aldığı konutun yüzde 20-30’unu yastık altındaki altınla getirip ödesin. Merkez Bankası o altını alsın rezervlerini artırsın. Sonuçta rezerv ihtiyacımız var. Sonra da 10-15 yıllık konut kredisi sübvansiyonlu olarak verilsin. Yani şu andaki konut kredisi yüzde 30-40 iskontolanıp altınını getirenlerin bir şekilde ödüllendirildiği bir model hayata geçirilebilir. Bu ekonomi yönetiminin rezerv artırması için de bir yol açabilir. Yani yurt dışına faiz farkı verip rezerv artırmak yerine bu yolla rezerv artırmak yoluna gidilebilir. Altın herhalde tarihinde ilk defa bu kadar prim yaptı. Altının çıkış döneminde Türkiye pasifte kalmamalı, bunu kullanmalı.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
■ Ev kadını ilgi gösterir mi?
Yastık altının hâkimi ev kadınları, ancak ve ancak kendi güvencesi için bozdurabilir. Boynundaki beşibiyerdeyi veya kolundaki bileziği götürüp sertifikaya bağlamaz ama onu tapuya dönüştürebilir. Ev kadını ev alsın diyor bu model. Altın bu kadar prim yapmışsa ev kadınını tapuyla ödüllendirilebilir.
■ Konuta ne kadarı gelebilir?
Erdal Bahçıvan buna; “ekonomiyi canlandırma modeli” diyor ve yastık altında olduğu varsayılan 3 bin 500 tonun %5’inin ilk etapta konuta geleceğini söylüyor. Yaklaşık 315 milyar $’dan 16 milyar $ dahi gelse, rezervleri rahatlatır, konut piyasasını canlandırır, yüzlerce sektöre dinamizm gelmiş olur.
ALTINI ATIL, MERASI ATIL, DENİZİ ATIL ÜLKE OLMAKTAN BİRAN ÖNCE ÇIKALIM
Erdal Bahçıvan, Türk sanayiinin ekonomi içindeki payının %29’dan %19’a inmesiyle oluşan kaygıların yersiz olduğunu söylüyor; “Covid sürecinde gücünü dünyaya gösteren sanayimizin her türlü zorluğu aşabildiğini gördük. Ancak dayanıklıyız diye tüm sorunların ürettiği külfeti sanayi sırtına yıkmayalım.”
Türkiye mera zengini fakat bu zenginlikten yararlanamıyor. Küçükbaş meradan beslenirken buraları atıl hale getirince yılda 7-8 milyar $ yem ithalatına gidiyor. Burada akılcı yönlendirmelerle meralar ekonomiye kazandırılabilir, hayvancılığımız gelişebilir. Tıpkı atıl altınımızı kazandırma önerisi gibi…
Söz ataletten açılınca Bahçıvan; denizlerimize dikkat çekiyor. 3 tarafı denizlerle ve aynı zamanda 4 tarafı sorunlarla çevrili bu coğrafyada hiçbir potansiyelin atıl bırakılmaması gerektiğini hatırlatıyor. Ekonomiye yeterince katkı sunmayan deniz zenginliğimizi, bir başka örnek olarak gündeme getiriyor.
Bir ülkeye verilebilecek en büyük zarar, o ülkenin potansiyellerinin hakkıyla değerlendirilmemesidir. Genç nüfus fırsat penceresi kapandı, coğrafyanın jeopolitik riskleri yükselirken elimizdeki imkân setini daha akılcı yönetmek zorundayız. Cari açık giderilir de akıl açığına dur demek zorundayız.
Hele ki tarım söz konusu olduğunda, dilime pelesenk olan cümle şudur; “darı ambarı üzerinde açlık çeken tavuklar gibiyiz.” Kendi hazinemizin dilencisi olmaktan çıkmak da farklı önerilerle mümkündür.
(Haber kaynağı: Şeref Oğuz – Ekonomim)