Yıllar önce
* Uzun yıllar kanserle boğuşan Süzer, bu hastalığa yakalanmamak için herkesin yediğine içtiğine dikkat etmesi gerektiğini söylüyor ve "Sigara, içkide tehlikeli ama çok kilo meselesi kanseri tetikliyor. Her şeyi mevsiminde ve az yiyin" diyor
* Sık sık ABD'ye gidip gelen Süzer, yaşanan ekonomik krizin dolar – euro savaşından kaynaklandığını da söyledi ve "Bence kazanan dolar olur" dedi.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde sistemler doğru oturmadığı için insanların mücadelesi de kolay olmaz.
Her birimizin hikayesi, çetrefilli, dikenli yollarda ilerlemek, engelleri aşmak için örülen acı – tatlı anılarla doludur.
Bir Gaziantep çocuğu olan Mustafa Süzer de aynı serüvenlerden geçti. Kimi zaman yanlış anlaşıldı ya da kendisini yeterince anlatamadı. 1960'larda geldiği İstanbul'un o günkü ortamında kaybolmadı, yolunu buldu. Hukuk okudu, iktisat okudu, üniversitede iken iş hayatına atıldı. İnşaattan tekstile, turizmden bankacılığa kadar her alana girdi. Kurucusu olduğu Süzer Holding'in temellerini de böyle attı.
Varsa yoksa ihracat
Asıl ününü, Turgut Özal döneminde kazandı. Özal gibi Türkiye'nin kalkınmasının "ihracatçı ülke" olmakla sağlanacağına inandı. Bir zamanlar "70 sente muhtaç" durumdaki Türkiye'ye bol döviz girmesi için elinden geleni yaptı.
İlk dış ticaret şirketlerimizden Türk Trade'in "iz bırakan başkanı" oldu. Yıllar yılları kovaladı, belki de en rahat edeceği bir zamanda amansız hastalık kanser, onu da yakaladı. ABD'de tedavi olduğu zamanlarda yine bir ayağı hep Türkiye'deydi. İkiz oğulları Baran ve Serhan, 25'li yaşlarını sürerken, babalarından aldıkları güç ve vizyonla işleri, profesyonellerle birlikte yönettiler.
Baba Süzer, kanseri yendi ve yolculuğuna devam etti. Uzun yıllardır birkaç sohbetin dışında pek görüşemediğimiz Mustafa Süzer'le sonunda okuyacağınız söyleşi için buluştuk.
Yarı emekli yani onursal başkanım
Mustafa Bey, en son nerede kalmıştık? Geçen yıllar içinde Türkiye'de neler oldu?
(Gülüyor, çünkü çok çeşitli nedenlerle buluşamamıştık) Ohoo, neler oldu neler! O zaman birkaç sene sürer anlatacaklarım. Bilgisayar ilk icat edildiği zaman, o her şeyi bilir demişler. Birisi gelmiş, "E, ne var ne yok?" diye sormuş. Bilgisayar çalışmış, çalışmış sonra da püf diye patlamışÖ
Siz bilgisayar değilsiniz. Bu ülkede özellikle Turgut Özal döneminin önemli işadamlarından birisiydiniz. Tarihe tanıklık etmiş bir insansınız. Şimdilerde neler yapıyorsunuz?
(Yine gülüyor) Yarı emekli biriyim. Onursal Başkan olduk. Onursal Başkan, maaşa zam işe son demek.
Grupta, yeni projelerle ilgileniyorsunuz, bu nasıl emeklilik?
Ara sıra öyle oluyor. Her gün işe geliyorum ama eskisi kadar çok uzun süre çalışmıyorum. Sabahları geç gelip, daha erken gidiyorum. Aileye ve arkadaşlara zaman ayırıyorum. Şimdi, biraz daha yardım kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine yardımcı olmaya çalışıyorum.
Oğullarınız Baran ile Serhan'ın çalışmalarından memnun musunuz?
Memnunum. 10 yıldır birlikte çalışıyoruz. Baran, finans alanına bakıyor. Faktöring, leasingle ilgileniyor. Serhan ise daha ziyade turizm ve enerjiye bakıyor. Kızım Nazlı ise hala üniversitede okuyor.
Bu krizde fırsat çıkmıyor
Yeni işler geliştirirken dünyada neler oluyor? Hangi fırsatlar ortaya çıkıyor?
Yaşanan kriz, diğerlerinden çok farklı oldu. 1980'lerin sonunda ABD'de yine bir kriz çıkmıştı. Avrupa'da da çıkmıştı. Kriz çıkınca para piyasadan çekiliyor. Parası olanlar, mal alıyor, şirket satın alıyor, bir fırsat doğuyordu. Fakat bu krizde böyle olmadı. Fazla fırsat doğmadı. Herkesin elinde de 'çok para' vardı. Satılık bir büyük şirkettir, bankadır, gayrimenkuldür filan. Bunların değeri düşmedi. Çünkü, ABD, krizi yenmek için dolar basıp basıp piyasaya verdi. O zaman paralar havada uçuşuyor. Bu kriz ne krizi onu tam anlayamadık. Tahminim o ki, biraz bu kriz euroyu telafi etme kriziydi.
Yine kazanan dolar olur
Çok enteresan! Niye ABD, euroyu telafi etsin ki?
ABD'nin de doların da tek rakibi euro. Bugüne kadar ABD, en kolay ihracatı kağıda doları yani parayı basıp piyasaya satıyordu. Şimdi ABD'de kriz çıkıyor, insanlar dolar almak için birbiriyle yarışıyor. Kriz ABD'de, sen onun parasını niye alıyorsun diye soruyorsun. "Dolardan başka ne alayım ki" diyor. Altın alacağım, alması da transfer etmesi de zor. Yine herkes dolar alıyor. Euro çıktı piyasaya 10 senedir. İnsanlar, ülkeler veya şirketler birikimlerinin bir kısmıyla euro almaya başladılar. Dolar ile euro bir rekabete girmeye başladı. Sanıyorum, o rekabetin sonunda dolar galip gelir, öyle gözüküyor.
Hırvatistan'daki bankayı büyütüp satabiliriz
Grupta yeni işler olarak neler yapıyorsunuz?
Hırvatistan'da bir banka satın aldık. Banka Brod adı, 9 şubeli bir banka. Onu büyütmeye çalışıyoruz. Modern bir banka haline getiriyoruz. Daha önce Arnavutluk'ta da bir banka almıştık. Onu büyütüp satmıştık. Şu anda Arnavutluk'un en iyi bankası durumunda. Banka Brod'u da aynı şekilde, başarılı bir biçimde büyütüp ya satarız veya satmayız. Ama bu banka bizim epeyce bir zamanımızı alıyor. Genel merkezini Zagrep'e taşıyoruz. İnşaatlar devam ediyor, yeni şubeler açmak için uğraşıyoruz.
İstanbul'a "renkli bina" konseptini getirdim
Sizin birçok ilkiniz oldu İstanbul'da. Mesela, "renkli site" denilen Bahçeşehi'i kurdunuz. Yine sahibi olduğunuz Kentbank'ı da "pembe banka" yaptınız değil mi?
İstanbul'a renkli bina anlayışını, konseptini ben getirdim diyebilirim. Kentbank'ı kurduğumuzda, merkez binamızı pembe renge boyamıştık. O zaman herkes çok şaşırmıştı. İstanbul'daki bütün binaların rengi birbirine benzerdi o dönemde. İş yerlerine ait binalar, hatta konut binaları bile, ya bej rengi olurdu ya da gri. Ben Banka'nın binasını pembe yapacağımı söylediğimde herkes "olur mu öyle şey" dedi. Biz yine de ilk renkli binayı yaptık. Bahçeşehir'i yaptığımızda da blokları renk renk boyattım. Herkes başta karşı çıktı ama sonra çok beğendi.
Gökkafes'te bana haksızlık yaptılar
Gökkafes ya da Ritz Carlton Oteli yapılıp ilk açıldığında çok eleştirilmişti. Bu tartışmalar tümüyle son buldu mu?
Otel çalışmaya başlayalı 11 sene oldu, tartışmalar da son buldu diye bakıyoruz. Hatta otelle ilgili bize çok haksızlık yapıldı, isnatlarda bulunuldu. Söylenen şeylerin hiçbirisi doğru değildi. İnsanlar da bunlar doğru zannettiler. Şehir efsanelerine nedense bu ülkede çok inanılıyor. Oysa, doluluk oranı en yüksek bir otel oldu ve dünyanın en iyi otelleri arasında da birinci oldu.
Otelin İstanbul'un siluetini bozduğunu söyleyenler çok oldu. Oysa bugün o kadar çok bina silueti bozuyor ki. Bunlara ne diyorsunuz?
Siluet zaten geçici bir şey. Her dönemin, her yüzyılın bir silueti vardır. İstanbul'un 15'inci yüzyıldaki siluetiyle 19'uncu yüzyıldaki silueti de bir olamaz. Mutlaka gelişmelere paralel olarak şehrin siluetleri de değişiyor ve değişmesi de lazım. Şimdi de 21'inci yüzyılın silueti başladı. Her devrin silueti, o şehre bir güzellik katar. Ben, ilk defa İstanbul'a 1960 senesinde okumaya geldiğimde İstanbul, harabe bir şehirdi. Hatta, boyalı bir bina bile yoktu. Kırık döküktü yapılar. Sonraları şehir güzelleşti. Şu anda da İstanbul, dünyanın en güzel şehirleri arasında bulunuyor. İstanbul böyle olmasa, herhalde kimse gelip ziyaret etmez.
Beş yıldızlı otel sayısı az. Başka bir otel yapmayı düşünüyor musunuz?
Otel yatırımları çok yüksek gelir getirmiyor. Dönüş hızı çok düşük. Beş yıldızlı bir otelin 20 seneden aşağıya geri dönüşünü sağlayamıyorsunuz.
Siz de 20 yıl keseden mi yediniz?
Evet, 20 yıl keseden yiyoruz. O yüzden bize bir Ritz Carlton yeter diyorum.
Somalili gençlerden çok umutluyum
Somalili gençlere yardım ediyorsunuz öyle mi?
Evet. Somali'den 168 öğrenci getirdik. Türk üniversitelerine yerleştirdik. Bunu Vakıf Üniversiteleri Birliği ile beraber yaptık. Başkan Rıfat Sarıcaoğlu yardımcı oldu. Kimse Yok Mu Derneği de bizimle. Onlar öğrencilerin barınacak yerlerini üstlendi. 15 üniversite bu öğrencileri, kendi okullarına yerleştirdiler, sağ olsunlar. Biz de ihtiyaçlarını görüyoruz. Geliş gidişlerini organize ettik. Harçlıklarını, giyim kuşam masraflarını karşılıyoruz. Böyle bir çalışma oldu. Bu sayede hiç değilse Somali'den 168 Türk dostu öğrenci yetişeceğini umut ediyoruz. Bunların aynı zamanda ileride kendi ülkelerin iyi yerlere geleceklerini düşünüyoruz.
Türk öğrencilere de burs veriyor musunuz?
300'e yakın Türk öğrencimiz var. Onların üniversite eğitimlerine de yardımcı oluyoruz.
Enerjide 1000 megavatı geçeriz
Banka yanında enerji alanında da yatırımlarımız var. Hem doğalgaz, kömür ve güneş enerjisiyle ilgili izinlerimizi aldık, çalışıyoruz.
Doğalgaza bağlı bir santral yapacağız. Trakya'da Çatalca tarafında. Güneyde Ceyhan'da bir kömür santralimiz var. Solar enerji dediğimiz yatırım var. Kimisi lisans, kimisi izin kısmında bekliyoruz. Projelerin toplamı, 1000 megawatı geçiyor. 1100 – 1200 megavata yakın ama ne kadarını gerçekleştiririz bilmiyoruz. Türkiye'deki enerji ihtiyacı, ayıracağım zaman ve nakit ona göre olacak.
Güneş enerjisinde lisans aldınız mı?
Henüz kimseye vermiyorlar. Bunu bekliyoruz.
Türkiye'de banka kurarız
Turizmde Ritz Carlton dışında başka proje olacak mı?
Sadece Ritz Carlton var, başka bir otelimiz yok. Faktöring ve leasing şirketlerimiz var, faal biçimde çalışıyorlar. Bahçeşehir bölgesinde gaz dağıtım şirketimiz mevcut. O da çalışıyor.
Eski Kentbank'ın devamı gibi Türkiye'de bankacılık alanına yeniden girmeyi düşünüyor musunuz?
Olabilir, BDDK ile görüşmelerimiz devam ediyor. İnşallah Türkiye'de de bir banka kurarız.
Gıda işinde neler oluyor?
Pizza Hut ve Kentucky Fred Chiken restoranlarımız var. 106 restoran zinciri oluştu. Onlar da iyi gidiyor. Şirketlerimizin hepsi de karlı.
Kanserden korunmanın yolu yemeğe dikkat etmek
Zor bir hastalık geçirdiniz. İnsanlara kanserden korunmaları için neler önerirsiniz?
Her şeyin mevsiminde yenilmesi lazım. Uzmanlar böyle diyor. Mevsiminde yemeye ve fazla yememeye çalışıyorum. Mesela, kanserin en büyük nedenlerinden birisi, sigaradır, içkidir vs'dir ama en tehlikelisi de kilodur.
Siz Anteplisiniz. Kebap yemeyi bıraktınız mı?
Kebap bırakılır mı? Mevsimine göre değişse de yazın patlıcan kebabını çok severim. Hatta patlıcan doğramayı da severim. Kışın da soğan kebabı güzel olur.
Kebap yapmayı sever misiniz?
Hepsini bilirim, tarif de ederim ama yemek işine pek girmiyorum. Eşim bu işi üstleniyor. Çok iyi yemek yapar.
Spora zaman var mı?
Evde, her gün bir saate yakın spor yapıyorum. Bisiklet çeviriyorum, kürek çekiyorum ayrıca da yürüyüş yapıyorum. Yaz aylarında da yüzüyorum.
Cezayir'de ve Libya'da parkta gecelerdik
Sizde müthiş anılar vardır, aklınıza ilk gelen bir iki anınızı anlatır mısınız?
Gerçekten çok anım oldu, özellikle Özal döneminde. Mesela,bir işadamı grubuyla 80'li yıllarda bir iş gezisi için Cezayir'e gitmiştik. Orada otelde odalarımıza yerleştik. Ama son anda bir karışıklık oldu ve bize büyük bir heyetin geldiğini bu nedenle de o gece için odalardan çıkmamız gerektiğini söylediler. Ne dediysek olmadı. Biz de işadamı grubu olarak parka gittik ve orada geceledik. Bavullarımızı yastık yapmıştık. Benzer bir olay da Libya'da başımıza geldi. Yine 80'li yıllardı. Otel gene doluydu ama bu sefer hiç odaya yerleşmeden otelden ayrıldık ve bütün seyahati bir gemide kalarak geçirdik. Şimdi Türk iş adamları bir yere gittiğinde havaalanında karşılanıp, gerçek bir VIP ihtimamı görüyorlar.
Haber&Röportaj:Perihan Çakıroğlu/Bugün