Jeopolitik risklerin de ciddi oranda artmış durumda bulunduğuna işaret eden Bali, şöyle devam etti:
"Bir de genel seçim var önümüzde. 2015 yılı çok yakın dönem içerisindekiler kadar olmasa bile yine dikkate almamız gereken belirsizlik parametrelerinin bulunduğu bir dönem olacak. Ama bu dönemde çok özel bir problemle karşılaşmaksızın bu süreci yönetebileceğimizi düşünüyorum. Bu ülkenin çok ciddi bir kriz tecrübesi var ve ayrıca geçmişte bu tür dönemleri bugünle kıyaslanmayacak makroekonomik kırılganlıklarla ve zayıf finansal sistemle birlikte yaşıyorduk, şimdi bütçe ve borç istatistikleri başta olmak üzere daha sağlam makroekonomik temeller ve otoritesiyle, denetimiyle, yönetimiyle daha sağlam bir bankacılık sektörüne sahibiz."
2013 yıl sonu ve bu yılın ilk altı ayı itibariyle karlılık açısından bakıldığında net faiz marjlarının gerileme eğiliminde olduğunu belirten Bali, yılın tamamı için ise; yüzde 3,5-4 aralığında kalmasının beklendiğini ifade etti.
“Kredi notumuzu riske edecek her tür problemden uzak durmalıyız”
Adnan Bali, mevcut kazanımların da riske edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, bunun da en başında ülke kredi notunun geldiğini ifade etti.
Burada herkese görev düştüğünü dile getiren Bali, şunları kaydetti:
"Neden ülkemiz 20 küsur yılın ardından yatırım yapılabilir ülke notunu tekrar alabildi? 1994'te, memur maaşlarının ödenip ödenemeyeceğinin tartışıldığı bir Türkiye'de iken kaybettik bu notu. Şimdi bu merhalelere ancak gelebildik ve üzerinden 1 yıl bile geçmeden ‘şimdi acaba notumuz düşer mi?’ sorusunu konuşur olduk.
Burada herkesin bana göre milli görevi var. Daha önce ‘bu bizim çeyizimizdir’ dedim. Sandıklarda saklanmak zorundadır reytingimiz. Neden önemli? Uygun maliyet, uzun vade, farklı yatırımcı profilleri ve enstrümanlarına erişiminiz ancak bu suretle mümkün oluyor. Böyle olmadığınız zaman anında başka risk kategorisine ineceksiniz. Kendi ülkenizin hazinesinin çıkartmış olduğu borçlanma tahviline yatırım yapmanızın bile risk ağırlığı değişecek, maliyetleriniz yükselecek. Bu ülkenin yarattığı değerlerin daha fazlasının dışarı kaymasını istemiyorsak, daha fazlası içeride kalsın istiyorsak, kaynak maliyeti ve faiz de yükselmesin istiyorsak, kredi notumuzu korumamız lazım. Bunun için de onu koruyacak her tür hassasiyeti, önlemi gösterirken onu riske edecek her tür problemden de uzak durmalıyız.”
Şu anda bu tartışmaların özellikle politik gelişmelerle de ilişkilendirilerek maalesef erken bir şekilde yapıldığını belirten Bali, "Açıkça ifade edeyim, ben kredi derecelendirme kuruluşlarının ve bu kuruluşların karar alma süreçlerinin çok nesnel ve çok objektif yöntemselliklerle yürüdüğü kanaatinde değilim. Bu reyting kuruluşları da uluslararası ‘ekonomi-politik’e dahildir. O çerçevede de yürürler. Mesela Yunanistan'ın 6 kademe birden yükseltildiğini de gördük. Bizim için önemli olan şey, bu tür kuruluşların çalışma yöntemlerine ilişkin şikayetler yerine ya da 'bize adil davranmıyorlar' yakınmaları yerine vazifemizi doğru dürüst yerine getirmektir. Hiçbir kulp takılacak yer bırakmayacak şekilde biz vazifemizi yerine getireceğiz, reyting düşüşü suretiyle daha cazip koşullarda yatırım yapma beklentilerini boşa çıkartmalıyız, fırsat vermemeliyiz, çünkü kaybedilen bu ülkenin refahından gidiyor" tespitlerini yaptı.
"Ölçülü bir faiz indirimi mümkün olabilir, olmazsa şaşırmam"
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) uyguladığı politikaları değerlendiren ve bu ayki Para Politikası Kurulu (PPK) kararına ilişkin beklentilerini aktaran Bali, Merkez Bankası'nın çok fazla sorumluluğu gönüllü olarak üstlenmiş durumda olduğunu düşündüğünü aktardı.
TCMB'nin normal şartlar altında formel bir fonksiyon olarak fiyat istikrarından sorumlu olduğunu vurgulayan Bali, şunları ifade etti:
"Finansal istikrar ve sürdürülebilirlik kavramı bunu aşan daha geniş bir kavramsa da; dış dengenin sağlanması, ekonomik büyüme gibi unsurları dikkate aldığınız zaman bunlar çok ağır sorumluluklar. Bu ağır sorumluluğun ben paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Ama Merkez Bankamız bu dönem içerisinde finansal istikrar ve finansal sürdürülebilirlik kavramı altında gönüllü olarak kendisine yüksek bir sorumluluk ve vazife atfeden bir anlayışla çalışıyor. Kolay bir iş değildir. Onun için paylaşılması gerekir diye düşünüyorum ve bugüne kadar da bu politikalarda özellikle yaratıcı, çok farklı enstrümanları çok farklı yönlerde kullanmak suretiyle çok da önemli sonuçlar alınmıştır. Özellikle finans sektöründe maç sonrası skor belli olduktan sonra yapılan yorumlara benzer şekilde değerlendirmeler yapmanın haksızlık olduğunu düşünüyorum."
TCMB'nin bu hafta gerçekleştireceği Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına ilişkin de Bali, "Çok ölçülü bir faiz indiriminin mümkün olabileceğini düşünüyorum. Ama yaşanan bazı gelişmelere bağlı olarak bunu yapmamayı seçerlerse de şaşırmam" dedi.
“İhracatın büyümeye olan katkısının artması önemli”
Türkiye ekonomisine dair değerlendirmelerde de bulunan Bali, bu dönemde temel makroekonomik göstergeler çerçevesinde büyümenin kompozisyonunda önemli bir değişiklik olduğunu ifade etti. Bali, ilk çeyrekte yüzde 4,3’lük büyüme görüldüğünü, ama bundan daha önemlisinin net ihracatın büyümeye olan katkısının 2,7 puan artması olduğunu söyledi.
Yurt içi özel tüketim harcamalarının büyümeye katkısının düştüğüne işaret eden Bali, “Makroekonomik politikalarla son derece uyumlu bir tedbirler zinciri söz konusu. Bunun sonucunda da büyümenin kompozisyonu bu yönde değişiyor. 2012’den itibaren başlayan biraz daha ılımlı ve makul büyüme süreci devam edecektir. Çok daha yüksek büyüme hızlarına ulaşmanın bugünkü konjonktürde çok mümkün olmadığını, çok da olumlu olmayabileceğini düşünüyorum. Bu çerçevede makroekonomik dengelerimizi bozmadan potansiyelimizle paralel olarak önemli birtakım yapısal dönüşümlerimizi de hayata geçirerek, bu dönemi bir fırsat, bir anlamda restorasyon dönemi gibi görmemiz gerekir” değerlendirmesinde bulundu.
Cari açık tarafında olumlu gelişmeler görüldüğünü aktaran Bali, 2013’ün sonunda GSYH’nin yüzde 7,9’u seviyesindeki cari açığın bu yıl sonunda 5,5 civarında oluşacağını öngördüklerini dile getirdi.
Bu tabloyu olumlu ve olumsuz etkileyebilecek faktörler olduğuna değinen Bali, “Türkiye’nin önemli ticaret partneri Irak’ta yaşanan hadiseler bu rakamları etkileyebilecek düzeyde. Gerek alternatif rotaların bulunması gerekse bu sorunların ticareti çok yoğun etkilemeyecek noktaya gelmesi dikkatle yönetilmesi gereken bir süreç. Diğer taraftan Rusya’nın ABD ve AB’den yapacağı ithalata ilişkin getirdiği kısıtlamalar birtakım yeni imkanlar doğurabilir. Türkiye’nin bugünkü iç dinamizmi ile çevresindeki olumlu veya olumsuz unsurları yöneterek gidebileceğini düşünüyorum” yorumunu yaptı.
Enflasyonun bir miktar yukarıya doğru gitmesinde döviz kurlarının yüksek seyri ve gıda fiyatlarının dalgalı seyrinin etkili olduğunu ifade eden Bali, yıl sonu için yüzde 8-8,5 aralığında bir enflasyon beklentileri olduğunu söyledi.
Petrol fiyatlarının jeopolitik riskler nedeniyle yükselmesinin hem Türkiye’nin ithalat faturasını büyüterek cari açık üzerinde olumsuz etki yapabileceğini hem de değişik ülkelerde yaratacağı yansımalar nedeniyle Türkiye’nin ticari ve ekonomik ilişkilerini etkileyebileceğini belirten Bali, şu anda kalıcı bir risk görülmemekle birlikte bunun makroekonomik göstergelerin sürdürülebilirliği bakımından önemli olduğunu kaydetti.
"Yüzde 3'ün üzerinde büyüme olur"
Adnan Bali, 2014 yıl sonu için yüzde 3’ün üzerinde bir büyüme olacağını tahmin ettiklerini aktararak, 2015 yılı Türkiye ekonomisine ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
“Dış konjonktür makro dengelerimizi bozacak bir hızlı büyümeye zaten imkan vermiyor. Bu konjonktürde bu ülkenin potansiyelinin altında kalarak sosyal dengede komplikasyon yaratacak ve bütçe gelirlerini de azaltacak derecede aşağıya doğru gitmeyecek veya diğer uçta, cari açığı sürdürülemez boyutta tetikleyecek kadar üst sınıra gitmeyecek şekilde bir bantta büyüme hedeflemeliyiz.. Bu da yüzde 5 civarındaki bir büyümedir. Konjonktür bunun bir miktar aşağıda oluşmasına neden olacak gibi görünüyor, ama ideal olan böyle bir büyümedir.”
"Konut balonunda problem gözükmüyor"
Konut kredilerindeki gelişmeleri ve sektördeki balon tartışmalarını değerlendiren Bali, geçen yılın ilk yarısında konut kredilerinde yüzde 16,8 ve bu yılın ilk yarısında yüzde 4,4 artış yaşandığını hatırlatarak, "Konut satışları 2013 yılı ilk yarısında 569 bin iken bu yılın ilk yarısında 525 bine gerilemiş durumda. Konut kredilerine özgü takip oranlarına baktığımızda sektörün kredi takip oranı 2013 yıl sonunda yüzde 0,60 iken, 2014 haziran ayında yüzde 0,54'e gerilemiş. Bizim yine banka olarak 0,50 seviyesinde bir oranımız var" dedi.
Balon tartışmalarının en önemli noktalarından birinin konut kredilerinin göreceli olarak ekonomide ne kadar yer tuttuğu olduğuna dikkati çeken Bali, şöyle konuştu:
"Bu kadar tartışıyoruz ama konut kredilerinin ekonomideki payı yüzde 6,9 – 7 düzeyinde. Bu oran tipik Avrupa ülkelerinde yüzde 50'lerde… Dolayısıyla Türkiye için alınacak çok mesafe olduğu gibi, temel bir soruna işaret etmekten uzak bir tabloyla karşı karşıyayız. Önemli noktalardan biri de BDDK'nın son derece proaktif aldığı tedbirler… Daha krizin çok önceki aşamalarında, bizde görece böyle sorunlar çok uzakta iken, hem ticari işyeri hem de bireysel konut alımı anlamındaki kredilendirmelerde krediyle gayrimenkulün değeri arasındaki ilişkiyi gözeten önemli düzenlemeler yapıldı. Örneğin konut değerinin yüzde 75'inin üzerini finanse edemiyorsunuz. Konut değerinin 4'te 1'i özkaynak olarak konulmak durumunda. Bu kredilerin ortalama açılış vadeleri, İş Bankasıportföyüne göre söylüyorum, 7-8 yıl civarında olduğuna göre ve yine bugün itibariyle kredilerin vadesine de aşağı yukarı 6 yıl kaldığına göre, demek ki 2 yıllık dönemi ödenmiş kredilerden bahsediyoruz. Konutun değeri 100'dü, 75 kredi verdiniz ve bunun da 4'te 1'lik dönemi ödendi. Teminat değeri ile kalan borç ve kredinin vadesi açısından temel bir soruna işaret etmiyor.”
"İş Bankası maraton koşucusudur, uzun dönem oyuncusudur"
Yurt dışı yapılanması, yakın çevredeki jeopolitik gelişmelerin banka politikalarına etkileri ve yeni satın almalar konusuna da değinen Bali, son yıllarda yurt dışında aktif bir strateji izlediklerini söyledi. Bali, çevre ülkelerden başlayarak pozisyon almanın mümkün olduğu ve iş dünyasının ilişki sürdürdüğü ülkelerde, çeşitlenen ve artan ticaret çerçevesinde banka olarak hem müşterilerin bulunduğu yerlerde bulunacak hem de onlara öncülük edecek tarzda bir politika izlediklerini söyledi.
Bunun Türkiye ekonomisinin potansiyelinin tükendiği ya da yeteri kadar kullanıldığı perspektifi ile oluşan bir politika olmadığının altını çizen Bali, bu yıl İngiltere, Irak, Gürcistan ve Kosova'da ikinci şubelerini açtıklarını hatırlattı.
İlk şubeleri açtıktan sonra o piyasanın olanaklarından yararlanarak ikinci şubeyle derinleşme stratejisi izlediklerini vurgulayan Bali, şunları kaydetti:
"Yurt dışı stratejimiz uzun vadelidir. Siz bir ülkede ‘herhangi bir şey oldu, yeni bir değişiklik oldu politikalarımı yeniden, temelden gözden geçireyim’ diyorsanız bu zaten orta ve uzun vadeli perspektifle bir ülkeye hangi amaçlarla gidip gitmediğinizin daha net olarak belli olmadığı anlamına gelir. Halbuki İş Bankasımaraton koşucusudur, uzun dönem oyuncusudur. Kısa dönemdeki birtakım özel konjonktürlerden kaynaklanabilecek sapmaları dikkate alarak ikide birde tavır değiştirmez. Mesela Irak'ta beklentilerin ötesinde bir bozulma oldu. O süreci doğru yönetmeye çalışıyoruz ama ortaya çıkan sorunlar nedeniyle tavrımızı kısa sürede değiştirecek bir banka değiliz."
(AA)