Dünya Gazetesi köşe yazarı Prof. Dr. Ali Hepşen, konuta erişilebilirlikte yaygın yöntemleri ve bununla ilgili dünyada örnekleri bugünkü “Konuta erişilebilirlikte dünya örnekleri” başlıklı köşe yazısında ele aldı.
Hepşen’in yazısı şöyle:
“Uzun zamandır konuta erişim ve barınma sorunu ölçeğinde yazı yazmaya önem gösteriyorum. Aslında neredeyse 2,5 yıldır bu konuda gündem oluşturmaya gayret ediyorum; zira en önemli sorunlarımızdan biri olduğunu düşünüyorum. Ve kısa vadede çözümü zor…
Geçtiğimiz hafta açıklanan Ağustos ayı enflasyon verisi de konut harcamalarının enflasyon üzerinde ne kadar belirgin bir etki yarattığını bize gösterdi. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi bu sadece bizim değil, aynı zamanda küresel de bir sorun… Hem insani hem iktisadi…
Ancak her ülke bu sorunu aşmak için alternatifler deniyor, denemekte zorunda… Alternatifler çözümler genellikle ülkelerin ekonomik, sosyal ve yasal yapılarına göre şekilleniyor…”
Bazı yaygın çözümler
“Sosyal Konut Projeleri: Kira veya satış yoluyla konut ihtiyacını karşılamayı amaçlayan, kamu tarafından finanse edilen ve düşük gelirli ailelere uygun fiyatlarla sunulan konut projelerini kapsıyor.
Kira kontrolü ve destekleri: Kapsamı, kiraların belirli bir seviyede tutulması için kira kontrol politikalarının uygulanması… Ayrıca, düşük gelirli kiracılara kira yardımı veya sübvansiyonları da bu kapsamda sağlanabilir…
Vergi teşvikleri ve sübvansiyonlar: Hükümetler, konut inşa eden veya mevcut konutları yenileyen geliştiricilere vergi teşvikleri sunabiliyorlar. Bu teşvikler, konut üretimini artırmayı ve böylece piyasadaki arz-talep dengesini sağlamayı hedefliyor…
Kooperatif konut modelleri: Konut kooperatifleri, bireylerin bir araya gelerek ortak bir mülkiyet yapısı oluşturduğu ve konut ihtiyaçlarını karşıladığı bir model olarak karşımıza çıkıyor.
Kentsel yenileme ve dönüşüm projeleri: Kullanım dışı kalmış veya düşük gelirli bölgelerdeki binaların yenilenmesi, modern konutlar yaratmak ve şehir içi alanların daha verimli kullanılmasını sağlamak amacıyla yapılıyor.
Kamu-özel sektör işbirlikleri: Kamu ve özel sektörün bir araya gelerek konut projeleri geliştirmesi, finansal kaynakların daha verimli kullanılmasına ve daha fazla konut üretimine olanak tanıyor.
Konut kredi faiz destekleri: Düşük gelirli bireyler için uygun faiz oranları ve ödeme planları sunan konut kredisi programları, konut sahibi olmayı kolaylaştırabiliyor.
Dünya örnekleri…
Yukarıda saymaya çalıştığım yöntemler, tek başına veya birbirleriyle kombinasyon halinde kullanılarak konuta erişilebilirlik sorununa çözüm üretmeye çalışıyor. Her ülkenin kendi koşulları ve ihtiyaçlarına göre bu çözümleri adapte etmesi önemli tabiki.
Hindistan’da konuta erişilebilirlik sorununa yönelik kullanılan model ve stratejiler, geniş bir yelpazede farklı yaklaşımları içeriyor. Örneğin, “Housing for All (Herkes için Konut) Misyonu” (Pradhan Mantri Awas Yojana – PMAY)… Bu program, 2022 yılına kadar tüm Hint vatandaşlarının uygun fiyatlı konutlara erişimini sağlama hedefiyle başlatılmıştı. PMAY, kentsel ve kırsal alanlarda düşük gelirli gruplara yönelik çeşitli finansman modelleri, sübvansiyonlar ve kredi kolaylıkları sunan bir program aslında.
Yine Hindistan’da “Özel ve Kamu-Özel Ortaklıkları (Public-Private Partnerships – PPP)” nda kullanıldığını gözlemlemek mümkün… Bu ortaklıklar, hükümetin arazi ve diğer altyapı desteği sağladığı, özel sektörün ise konut geliştirme ve inşaatı üstlendiği bir işbirliği modelini temel alıyor. Temel hedef, konut üretimini artırmak ve piyasadaki konut arzını genişletmek…
Nijerya’da konuta erişilebilirlik sorunu, hızla artan nüfus, yoğun kentsel göç, yetersiz altyapı ve ekonomik zorluklar gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanıyor. Bu sorunları hafifletmek ve daha fazla kişiye uygun fiyatlı konut sağlamak için ülkede “Ulusal Konut Fonu (National Housing Fund – NHF)” oluşturulmuş durumda… Amaç, düşük ve orta gelirli çalışanların konut finansmanına erişimini artırmak aslında.
Hindistan’dakine benzer şekilde “Kamu-Özel Ortaklıkları (Public-Private Partnerships – PPP)” da yaygın olarak kullanılıyor. Nijerya hükümeti, konut üretimini artırmak için arazi ve altyapı desteği sağlarken, özel sektör konut projelerinin geliştirilmesini ve inşasını üstlenir. Bu ortaklıklar, uygun fiyatlı konutların inşa edilmesini ve konut açığının azaltılmasını amaçlıyor.
Brezilya’da konuta erişilebilirlik sorununun çözümü için yine kamu-özel sektör ortaklıkları kullanılırken, diğer taraftan Brezilya hükümeti tarafından başlatılan “Minha Casa Minha Vida (MCMV)” programı düşük ve orta gelirli ailelere uygun fiyatlı konut sağlamayı amaçlıyor. MCMV, çeşitli gelir gruplarına yönelik sübvansiyonlar ve kredi seçenekleri sunarak konut inşasını teşvik etmek ve konut sahipliğini artırmak için tasarlanmış bir program aslında.
Güney Afrika’da “Breaking New Ground (BNG)” programına ve Tayland’ta “Thai Home Loan” programına benzer şekilde Arjantin’de başlatılan “Procrear Programı” da düşük ve orta gelirli ailelere konut sağlamayı hedefliyor… Programlar özellikle düşük gelirli haneler için uygun fiyatlı konut seçenekleri sunarken, diğer taraftan konut kredileri, sübvansiyonlar ve konut inşası için destek sağlıyorlar.
Viyana’da sosyal konutlar ve konut kooperatifleri yoğun bir şekilde kullanılarak dikkat çekici bir konut modeli oluşturulmuş durumda. Örneğin Viyana’da nüfusun yaklaşık %60’ı devlet tarafından sübvanse edilen kiralık konutlarda yaşıyor. Hollanda’da, konut kooperatifleri ve sosyal konut sistemi yaygın bir şekilde kullanılıyor. Almanya’da ise kiralık konut piyasası oldukça geniş ve kira kontrol mekanizmaları sayesinde konut fiyatları nispeten erişilebilir durumda.”
Sonuç
“Aslında bizde Toplu Konut İdaresi’nin de temel misyonu dünyadaki örneklere benzer şekilde barınma ve erişim sorunlarına çözüm üretmek. Bu misyonu bütüncül olarak ne kadar yerine getiriyor ayrı bir tartışma konusu ama zaman zaman finansal piyasalarla kurduğu entegrasyonu asla göz ardı etmememiz gerekiyor.
Diğer taraftan, ülke örneklerine bakıldığında kamunun arazi tahsis ettiği, geliştiricinin kiralık konut üretme noktasında teşvik edildiği kamu-özel sektör ortaklığı modelinin de yaygın olarak kullanıldığını gözlemleyebiliyoruz. Geçmiş dönemlerde GYODER, KONUTDER gibi sivil toplum kuruluşlarının bu kapsamda önerileri de olmuştu. Keşke o günlerde değerlendirilebilseydi…”