Öncelikle Ramazan bayramınızı kutluyor, sağlık ve sıhhat dolu bir yaz mevsimi geçirmenizi diliyorum… Bayramın tadı tuzu olan sofralar bereketinde bir simgesi olarak bilinir. Hepimiz için ayrı yeri vardır bayram sofralarının, Bir araya gelmenin, ağız tadıyla sohbetin ve Ramazan ayının ödülü olan bayramı can sağlığı ile yaşamanın bir durağı olarak biliriz bayram sofralarını… Ama bu durakta sadece karınlarımız doymuyor, nimetlere şükür etmenin de bir gereği doğuyor… Evet, söz yemekten açılmışken, bazı tespitleri paylaşmak istiyorum.
Hayatı çok şeritli bir otoyolda delicesine akan bir trafiğe benzetirsek; yemek israfı, enerji israfı, aşırı tüketim, sanayileşme, gecekondulaşma ve çölleşme…her biri farklı şeritlerde karşımıza çıkan ve bir hızla akıp giden araçlar gibi gündemimize bir gidiyor ama hemen çıkıveriyor.
Tarihin sayfalarında yer eden bir kaç olayı hatırlatırsak; Meksika körfezindeki petrol platformu kazası, fukuşima nükleer santral kazası, Macaristan'daki alüminyum fabrikasından Tuna'ya akan tonlarca zehir, Yeni Zelanda'da mercan kayalıklarına oturan yük gemisinden denize sızan tonlarca petrol, depremde pide gibi çöken binalar, toprağa gömülü bulunan zehirli variller, çevreye saçılan endüstriyel atıklar…
Otoyol çevresinde kümelenmiş yaban hayvanlarını, içerisinden geçtiğimiz yağmur ormanlarını, doğaya dost köy evlerini, organik tarım alanlarını…ya da tam tersi; kesilip yok edilen ormanları, katledilen doğal yaşamı, kirletilen akarsu ve gölleri, aç ve sefil insanların yaşadığı gecekondu mahallelerini, şehrin üzerine çöken siyah bulutları…böylesine hızlı giden bir araçtan bütün bunları izlemek mümkün değil.
Küresel hızın getirdiği küresel felaketleri görmek için çevre odaklı haber başlıklarına dikkatlice bakmak yeterli:
ABD'de büyük kuraklık…
Rusya'da önce sel, şimdi susuzluk…
Japonya selle boğuşuyor…
Haber başlıkları suçluyu da işaret etmekten geri durmuyor: Sızlanmayın! Küresel ısınma bizim suçumuz. Son zamanlarda yaşanan sellerin nedeni olarak, doğal alanlardaki yapılaşmanın rolüne dikkat çekilen bir araştırmaya göre, Tayvan’daki sellerde, tarım alanlarının yerine fabrikaların inşa edilmesi önemli rol oynadı. Amerika'daki Meteoroloji Derneği Bülteni’nde yer alan rapor, aşırı sıcakların süreceğini gösteriyor.
Direksiyon hakimiyetinin son derece azaldığı tüketim otoyolunda küresel yaşam hızımızın çok fazla olduğunu gösteren araştırma raporları da dikkate değer ayrı bir konu:
Uluslararası çevre örgütlerinin raporlarına göre dünyanın yenileyebileceği nimetlerden yüzde 50 fazlasını tüketiyoruz. Zengin ülkelerle yoksul ülkeler arasındaki ekolojik ayak izi farkı 5 katını aşmış durumda. Amerikalı gibi yaşadığımızda dört, Türkiyeli gibi yaşadığımızda 1,5 gezegene ihtiyacımız var.
Tüketim hızının sürekli yükselmesinden dolayı tamir ve yenileme mekanizması hızla tıkanıyor. Dünyamızda her yıl ortalama 13 milyon hektar orman yok oluyor. Biyolojik çeşitlilik son 40 yılda yüzde 30 oranında azalmış, buna karşılık sera gazlarını temsil eden atmosferdeki CO2 konsantrasyonu geçen yüzyıla göre yüzde 20 artmış durumda.
Yaşam hızımızın yüksekliğinden, yaşam felsefemizin yanlışlığından kaynaklanan bütün bu olumsuzlukları görüp çare üretmeye çalışanlar yok değil. İtalya’da başlayan ‘sakin şehir’ akımı yayılıyor. Türkiye'nin ilk sakin şehri seçilen İzmir'in Seferihisar İlçesi ya da dünyanın en sakin adası seçilen Çanakkale'nin Gökçeada ilçesi yüksek yaşam hızından rahatsız olanların yaşamaya can attığı şehirlerden.
Bugün bütün dünya israf ekonomisi altında eziliyor. Tüketim ekonomisi yerine kanaat ekonomisi uygulanmazsa dünyamızı da kendimizi de tüketme şampiyonluğunu ilân edeceğiz.
Toplumların alışveriş, tatil, eğlence, beslenme, giyim kuşam gibi alışkanlıklarını pozitif yönde değiştirmeleri için illa da aç kalmaları, hasta olmaları ya da ekonomik krize girmeleri mi gerekiyor acaba?
Sorunlar için çözüm arayışına girerek; çevreyi baştacı yaparak önce ekonominin ardından iş modellerinin ve tabi ki yaşam biçimlerinin merkezine oturtmak isteyenlerin sayısı giderek artıyor. Bu noktada hayatımıza giren yeşil menü, yeşil büyüme, yeşil tartışma, yeşil ekran, yeşil otomobil gibi ‘yeşil’ odaklı kavramlar acaba ‘boya’dan öte geçip alışkanlıklarımızı değiştirmeye fayda sağlayacak mı?
Dünyada 800 milyondan fazla insan açlıkla, 1 milyardan fazla insan susuzlukla mücadele ediyor. 1,5 milyar insan ise obezite ile savaş halinde. Bir ABD vatandaşı aynı dünyanın başka bir kıtası olan Afrika'daki insandan 24 kat daha fazla tüketiyor. Bu noktada durup düşünmek gerek. Yükselen değer olarak bilinen medeniyet ve refah seviyesine rağmen sorunun ahlakî, insani ve vicdani bakış açılarından kaynaklandığını söylersek yanılmış olmayız.
Sorunları bir pirinç tanesine kadar indirgersek, ÇEKÜD'ün bir dönem önce başkanlığını yürüten Süleyman Yorulmaz'ın dikkat çekici önerisini paylaşmak istiyorum.
Süleyman Bey, ''Türkiye'de 75 milyon vatandaş bir günün bir öğününde bir tanecik pirinç tanesi israf etse iki buçuk ton pirinç çöpe gitmiş oluyor. Dolayısıyla israf ettiğimiz pirinç tanelerini toplasak günde 30 bin porsiyon pilav ortaya çıkıyor. Somali’de üç ayda açlıktan ölenlerin sayısı ise 29 bin. İşte işin acı matematiği karşımızda… Bunu dünya geneline göre hesapladığımızda 7.5 milyar kişi her gün bir pirinç tanesi israf etse günde 250 ton pirinç birikmiş oluyor.
Bu da 3 milyon porsiyon pilava denk düşüyor. İsrafın bir kaşık ya da yarım tabak olduğunu düşünürsek, kaybedilenin pirinçten ziyade değerler sinsilesi olduğunu görürüz…''
Süleyman Beyin bu çarpıcı tespitine benzer bir hesabı da ekmek için yapabiliriz.
Türkiye’de günde üretilen 123 milyon 200 gramlık ekmeğin 6 milyonu çöpe gidiyor. İstanbul’da bir günde üretilen on beş milyonun üzerinde ekmeğin 2 milyona yakını çöpe gidiyor.
Bu yüzden, artık; ‘Sofrada Sıfır Artık’ diyoruz. Ramazan Bayramı sofralarının bereketinin devamı için bu çağrımıza kulak vereceğinizi ümit ediyorum.
Sağlıklı bir bedene sahip olmak için dengeli beslenmeyi ihmal etmemek ve bunu bir yaşam tarzı haline getirmek en gerekli davranışlardan birisi olduğuna göre "Sofrada Sıfır Artık" çağrımıza da kulak vermek hem kesenize bereket, hem de vicdanınıza yeni bir ufuk vesilesi olacaktır.