Hayat bu. Türkiye gibi bir ülkede yarın nerede, kimlerle görüşüp ne işle meşgul olacağımızı bilmek mümkün değil. Belki de bu bilmezlik, bir adım ötesinde daha güzel işler başarmıza vesile oluyor. Eğer bir adım ötesinde ne olacağını bilseydik, içimizdeki çalışma hevesi bu denli canlı kalmazdı. Birikim, tecrübe ve azmin buluştuğu bu adreste hayat yarışına devam ediyoruz. Tabi ki sizlerin de ilgi ve meraklarına hitap ederek…
Günümüzün yarısı telaş, yarısı da beklentilerle gelip geçiyor. Yeter ki dengeyi sağlayalım. Nerede o denge demeyin. Piyasalar bile dengeler üzerine kurulu. Altın yükseldiğinde dolar düşüyor, faiz yükseldiğinde konut fiyatları geriliyor. Aradan geçen 7 yıla rağmen 2008 global ekonomik krizinden ha çıktık çıkacağız derken ‘İlle de kriz’ diye tutturanlar yeni bahanelerin peşinde koşuyor. Bu bahanelere FED'in 'faiz' açıklamalarını da eklerseniz, tadımızı kaçırmak isteyenlerin kimler olduğunu görürsünüz.
Siz bu satırları okurken; global piyasalarda doğalgaz, elektrik ve nice temel ihtiyaç maddelerini ilgilendiren nice kararlar alınmış olacak. Endeksler bir aşağı bir yukarı yatırımcılarını adeta sarhoş edecek. Ne de olsa dünyayı ABD yönetiyor ya… ABD demişken, 2008 global ekonomik krizin tetikçisi olarak görülen mortgage çılgınlığını unutmamak gerek. Yani emlakta şişen ve bir anda patlayan balonu.
Birikimi olduğu halde ev satın alma hayali ile zaman kaybeden memleket insanımız da 'elbet balon burada da patlar' lafını diline dolayıp yıllarını kaybetti durdu. Halbuki Türkiye’nin geçmişten bugüne hiç eskimeyen geleneklerinden birisi olan ve kuşaktan kuşağa miras kalan gayrimenkul edinme merakı bu balonun patlamayacağının önemli bir garantisi. Evlenirken ev alma, daire kiralama, kazanırken yatırım için konut alan, vefat olayında miras yoluyla mal mülk kalması… Bunların hepsi de dönüp dolaşıp insanımızın gayrimenkulle ne de içli olduğunu göstermekte. Ayrıca bankacılık sektörünün 2001 ekonomik krizinden edindiği dersle, 2008 krizi sınavından teğet de olsa başarılı şekilde çıkması da önemli bir husus…Bölgesel yönlü oluşan baloncuklar dışında kimse son yıllardaki emlak değer artışlarını bir köpük olarak görmemeli.
Ben, hâlâ Türkiye'nin gayrimenkul fiyatları yönüyle dünya liginde adından söz ettirecek seviyede olmadığını iddia ediyorum. Yani yükseliş trendi devam edecektir. Bu noktada bazen ikinci el olarak edinilen gayrimenkuller yanında, imkân varsa topraktan girilen projeler kazandırmaya devam edecektir. Tabi ki ekonomik göstergelere bakılırsa bir ayağımız frende , diğer ayağımız aracın gitmesi için ucundan da olsa gazda olacak. Büyüme rakamları da bu misali destekliyor. Yüzde 11’lerden 9’lara, sonra da üçlere, dörtlere… Buna rağmen bir sendeleme yok şimdilik. Krizin temel habercisi, konut alımı dahil herşeyden elini eteği çekmekle başlar. Sektörlerde daralma genel manada görülmese de mikro düzeyde sancılı bir gidişat var. Binali Yıldırım döneminde inşaat sektörüne öncelik verileceğinin işaretlerini alıyoruz.
Bir konuya daha değinmeden geçemeyeceğim…. Aynı sektörün bir sokağında daralma, diğer caddesinde hareket varsa bu nasıl değerlendirilmeli ? İşte burada durup düşünmek gerek. İş dünyası için sokak her zaman dardır zaten, mesele caddede yer alabilmektir.
Daha önce‘Gayrimenkulde bahar bereketi mutlaka olacak’ diye yazdığımda bu fikrime katılmayanlar olmuştu. Ben de o vakit, ‘ Sektörün marka isimleri ne yaparsa alıcı bulur, gerisi ise nal toplamaya devam eder’ demiştim. Nitekim öyle de oldu. Nisan ve Mayıs aylarında 20'nin üzerinde yeni projenin lansmanı yapıldı. Toplamda 10 milyarlık proje görücüye çıktı. Bunların içinde bırakın lansmanı, reklama bile girmeden iki – üç yüz daire satan bir marka (DAÐ Mühendislik- Bahçekent TUAL ) hem yüklenici firma olarak kendisini hem de ortağı olan Emlak Konut’u ihya etti. En düşük fiyatı peşinde 230 bin lira olan bu projede bin 750'e yakın dairenin satışı devam ediyor.
Sözün özü; 'Markanı bizzat yönet, markan da senin kadar yaşasın' mantığından yola çıkanlar ile 'Markanı yönettir, markan verdiğin para kadar yaşasın' mantığı arasındaki fark ne denli barizse, bu sezon da o denli farklı algılamalarla geçecek. Tabi ki, rüzgârı arkasına alan her daim önde olacaktır…
Mehmet Canıtatlı – emlakdream.com – 23 Mayıs 2016