Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB), inşaat sektörü ve ekonomi çevreleri tarafından ilgiyle takip edilen İnşaat Sektörü Analizi’nin Ekim sayısını açıkladı. “Yeni Ekonomik Program ve Ekonomik Gerçekler” başlıklı analizde, küresel ve ulusal ekonomideki göstergeler ile önümüzdeki döneme ilişkin sektörel değerlendirmelere yer verildi.
İnşaat sektöründe reel büyümenin, 2018 yılı ikinci çeyreğinde sert bir düşüşle %0.8 olduğu kaydedilen analizde, “Geçen yılın aynı döneminde %6.8 oranında büyüme kaydetmiş olan sektörde yaşanan ani yavaşlamanın, döviz kuru, enflasyon ve faizler başta olmak üzere makro ekonomik verilerdeki olumsuz tablo ile yatırım iştahındaki azalmadan kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Bu süreçte faaliyetteki yavaşlamanın yanı sıra finansman maliyetlerinde izlenen artışlar, sektör bazında nakit akışını olumsuz etkilemiş; inşaat sektörü istihdamındaki gerileme sürmüştür” vurgusu yapıldı.
“İnşaat firmaları ciddi zorluklar yaşıyor”
İnşaat Sektörü Analizi’nde, “Sektörde borçluluk oranları yükselmiş durumdayken, önümüzdeki dönemde de tüm dünyada daralan likidite koşulları üzerinden borçlanma maliyetlerinin artacağı bilinmektedir. Ayrıca büyümeye önemli katkıda bulunan yatırımlarda, döviz kurunda yaşanan yüksek artışların yarattığı ek maliyetler açısından kur riski unsuru mevcuttur. Yapım işlerinde ağırlıklı olarak kullanılan çimento, akaryakıt, demir, bitüm, boru gibi malzeme fiyatlarında özellikle son iki yıldır yaşanan yüksek artışlarla birlikte kurda son 6 ayda öngörülmesi mümkün olmayan yükseliş nedeniyle inşaat firmaları çok ciddi zorluklar yaşadıklarını belirtmektedir” görüşüne yer verildi.
“121 ülkede, 371 milyar dolarlık 9.400 proje inşa ettik”
Yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinde ise Türk müteahhitlik firmalarınca 1972’den 2018 Eylül sonuna kadar 121 ülkede üstlenilen 9400’den fazla projenin toplam bedelinin 371 milyar ABD Doları’na ulaştığı açıklanan analizde, “Rusya ile ilişkilerdeki normalleşmenin yanı sıra enerji fiyatlarındaki artış ve Sahra Altı Afrika başta olmak üzere potansiyel pazarlardaki fırsatlar da göz önüne alındığında, 2018 yılı sonunda yurt dışında üstlenilen yeni proje bedelinin yeniden 20 milyar ABD Doları bandına ulaşabileceği” vurgulandı. Küresel pazarın genişlediği, Türk yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde de toparlanmanın sürdüğü değerlendirmesi yapıldı.
Türkiye Müteahhitler Birliği Ekim 2018 İnşaat Sektörü Raporu’nda özetle şu tespitler yapıldı:
GAYRİMENKUL YERİNE ALTERNATİF YATIRIM ARAÇLARI TERCİH EDİLİYOR
Alternatif yatırım araçlarındaki getiri oranlarının yüksek olmasının, gayrimenkulün bir yatırım aracı olarak tercih edilmemesine sebep olduğu gözlenmektedir.
KAMPANYADAN SONRA KONUTTA EĞİLİM TERSİNE DÖNDÜ
Konut satışlarında Mayıs-Haziran döneminde yakalanan olumlu eğilim, faiz ve fiyat indirim kampanyalarının sona ermesinin ardından terse dönmüş; toplam satışlarda Ağustos ve Eylül aylarında geçtiğimiz yılın aynı dönemlerine göre sırasıyla %12.5 ve %9.2 düşüş gerçekleşmiştir.
KONKORDATO SAYISINDA CİDDİ ARTIŞ!
Piyasada nakit dönüşünün azaldığı, konkordato ilan eden firma sayısının kayda değer oranda arttığı, yatırımlar açısından bekle-gör stratejisinin korunduğu bu dönemde iş dünyasının öncelikli talebi; uzun süredir siyasetin öncelik taşıdığı gündemde önceliğin ekonomiye gelmesi olmuştur. Yaklaşan 2019 yerel seçimleriyle gündemde yeniden ağırlık kazanabilecek politik konuların; son dönemde doğru adımları zamanında atan ve piyasa dostu politikalar uygulayan ekonomi yönetiminin öncelikli ajandasını değiştirmemesi umulmaktadır.
EKONOMİ YÖNETİMİ GÜÇ BİR TERCİHLE KARŞI KARŞIYA
Kur şokunun ardından ekonominin dengelenme döneminde enflasyon görünümündeki bozulma ekonomi yönetimini fiyat istikrarı ile finansal istikrar arasında güç bir tercihle karşı karşıya bırakmaktadır. Yüksek döviz kuru-yüksek enflasyon döngüsünün kırılması ve fiyat istikrarının sağlanması adına TC Merkez Bankası’nın ilave faiz artışı yapması gerekeceği çeşitli ekonomistlerce ifade edilmektedir. Ancak ek faiz artışının da ekonomide sert inişe yol açabileceği belirtilmektedir.
YENİ EKONOMİ PROGRAMI (YEP) DAHA GERÇEKÇİ
YEP’in önceki dönemlerde benimsenen salt büyüme odaklı yaklaşımdan uzaklaşmış olması ve nispeten gerçekçi hedeflerin ortaya konması piyasada memnuniyetle karşılanmıştır.
YAPISAL REFORMLARLA KIRILGANLIKLAR AZALTILMALI
Ekonomik parametrelerde kalıcı iyileşme için, reel sektör ve bankacılık bilançolarındaki tahribatı düzeltebilecek bir eylem planının; Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarını çözebilecek ve yatırım ortamını güçlendirecek bir ekonomik ajandanın izlenmesi önem arz etmektedir. Yatırımcı nezdinde güveni tekrar tesis etmek adına mali disiplin ve tasarruf vurgulanmalı; borç yerine öz kaynakla fonlanan bir büyüme modeli benimsenmelidir. Siyasi istikrarın ekonomik istikrarla dengelenebilmesi adına, Türkiye ekonomisinin yumuşak iniş yapması; yapısal reformlarla kırılganlıkların azaltılmasının ardından dengeli bir modelle yeniden büyümeye geçmesi gerektiği belirtilmektedir.
ÇOK KUTUPLU YENİ BİR DÜZENE DOĞRU GİDİLİYOR
Küresel ekonomik aktiviteye ilişkin göstergeler son dönemde olumlu seyrini bir ölçüde korusa da, politik risklerin mevcut görünümü tersine çevirme potansiyelinin gün geçtikçe arttığı değerlendirilmektedir. Dünyanın yeni bir tarihsel dönemde olduğu; jeopolitik, siyasi ve ekonomik türbülanslar eşliğinde, çok kutuplu yeni bir düzene doğru yol alındığı belirtilmektedir.
TÜRKİYE BU ZORLU SÜRECİ ATLATACAKTIR
Güçlü mali temelleri, sağlam banka bilançoları, kriz yönetimi konusunda deneyimli ve esnek özel sektörü ile Türkiye ekonomisinin bu zorlu süreci de atlatacağı değerlendirilmektedir. Döviz-faiz-durgunluk döngüsünde bozulan özel sektör bilançolarının finansal istikrarsızlığa yol açmaması için gerekli olan makro ihtiyati tedbirlerin alınması gerekmektedir. Üretim, ticaret, ihracat, istihdam açısından ekonomiyi destekleyecek bir ortamın sağlanması; uluslararası yatırım ortamı ve finans kesimi ile uyumlu olarak, kamu ve özel kesimin ortak politika ve eylemlerinin sürmesi büyük önem taşımaktadır.
TÜRKİYE – ABD İLİŞKİLERİNDE RİSKE DİKKAT
Sıkı para ve maliye politikaları dışında ayrıca, diplomatik ilişkilerde bozulan dengelerde iyileşme sağlanması da önem taşımaktadır. Bu açıdan ABD ile ilişkilerde Rahip Brunson’un serbest bırakılmasının ardından görülmeye başlanan olumlu gidişat memnuniyet verici olmakla beraber, ilişkilerde yaz döneminde belirginleşen bozulmanın sadece bu konuyla sınırlı olmadığı bilinmektedir. Suriye ekseninde Orta Doğu politikalarında çıkarların farklı olması, savunma sisteminin Rusya’dan temin edilmesi ve İran’a yönelik yaptırımlara uyum gösterilmemesi gibi konulardaki anlaşmazlığın, gelecek dönemde ABD-Türkiye ilişkilerini yeniden çıkmaza sürükleme riski bulunmaktadır.